Kamp Armen’in yıkım girişimi, 1915 Ermeni Soykırımı’nı yıllardır inkâr eden zihniyetin yönetimindeki Türkiye’nin toplumsal belleğin en küçük izlerine bile tahammülü olmadığına yeni bir örnek olarak gösteriliyor. ‘Yandaş müteahhitlerce’ yerine villalar, alış veriş merkezleri (AVM) inşa edilmek üzere yıkılmaya başlanan bir zamanların yemyeşil bağlar, bahçelerle bezeli İstanbul Tuzla’daki KAMP ARMEN’i duyarlı yurttaşların korumasına alındı. ‘Şimdilik’ durdurulan yıkıma tepkiler ise sürüyor. Milli Mutabakat Cinayeti’ne kurban edilen gazeteci Hrant Dink’in eşi Rakel Dink de, eşiyle birlikte, kendisinin de çocukluklarını geçirdiği İstanbul Tuzla’daki Ermeni Yetimhanesi KAMP ARMEN’in yıkılması girişimine şu sözlerle tepki gösterdi: “…Biz Ermeniler ne çabuk unuttuk 1915’te halkımıza yapılan soykırımı, ne çabuk unuttuk 6-7 Eylül talanını… Bugün bu yaşadıklarımız 1915’in devamı değil de nedir? Halkımız, bir gece gelen emirle, tüm varlıklarını bırakıp bilinmez bir yolculuğa çıkmamış mıydı? Bugünün farkı ne?..” Agos Gazetesi’nde yer alan değerlendirmesinde “Devletin bu kampı gasp ettiğini” de ifade eden Rakel Dink şunları dile getirdi: “Kötülüğe karşı iyilik göstermemiz gerektiğini biliyorum. Onurlu olan bu… Ancak onurlu kalabilmenin ne kadar pahalıya mal olduğunu da biliyorum. 1915’i inkâr ettiler. Kamp, 2015’te yıkılıyor, bunu da inkâr etsinler. Onca hatıra, onca çocuğun emeği var orada. Hiç mi vicdan yok? Geri dönüş algısı yok? Emeğe hiç mi saygıları yok? Bu haksızlığı durdurmak için, vatandaşlık haklarıyla ulaşılamıyor mıu kimseye? Farkındalık yaratmak için özel telefon, özel ilişkiler mi gerekiyor? İnsanlığa yakışmayacak bir durum bu. Ölenlere son arzun nedir diye sorarlar ya… Eşimin en büyük, ilk arzularından biriydi Kamp Armen’in ayakta kalması… Şimdi, içim acıyarak izliyorum yıkımı…” Kamp Armen’in yıkım girişimine tepki gösterenlerden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da, 1915 Ermeni Soykırımı sonrası devlet tarafından el konmuş olan Ermeni mülkleri arasında sembolik değeri olanlardan, 1500 yoksul veya yetim çocuğa yuvalık yapmış Tuzla Ermeni Kampı’nın (Kamp Armen) 6 Mayıs itibariyle yıkılmaya başlanmasına tepki göstererek; “yıkımla toplumsal hafızamız siliniyor, Hrant’ın anısına da saygısızlık yapılıyor” dedi.
TANRIKULU: “YIKIMLA HAFIZAMIZ SİLİNMEK İSTENİYOR, HRANT’IN ANISINA SAYGISIZLIK…”
Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun açıklaması şöyle:
“…Davasında hala adalet sağlanmamış olan rahmetli Hrant Dink ile eşi Rakel Dink’in, milletvekili Erol Dora’nın da yetişmiş olduğu Kamp Armen’in, Ermeni toplumu açısından manevi değeri paha biçilemez önemde. Yetim çocukların emeğiyle inşa edilmiş olan kamp, zaten uzun yıllardır atıl bir durumda tutulmuş, kampın içindeki yapılar bakımsızlıktan harabeye dönmüştür. Bu açıdan kampa 6 Mayıs itibariyle dozerlerin sokulması, yıkımın başlangıcı değil, devamı niteliğindedir.
Ancak yetim çocukların alın teriyle inşa edilmiş olan kamptaki yapılar sadece birer mimari yapı değil, aynı zamanda tarihi bir bellek ve mirastır. Bu belleğe, bu mirasa kastedenler, Hrant’ın da anısına saygısızlık etmektedirler. Kamp Armen’e yönelik bu yıkım kararının derhal durdurulmasını bekliyor ve talep ediyoruz!”
KAMP ARMEN…
Ermeni toplumunun devlet tarafından el konan mülkleri arasında, sembolik anlamı en güçlü olan yerlerden biri, Kamp Armen olarak bilinen Tuzla Çocuk Kampı.
1915 sonrasında Anadolu’da Ermeni okulu kalmayınca İstanbul’un yollarını tutan, kimsesiz, yoksul Ermeni çocuklar bu kampta eğitim gördü. Aralarında Hrant Dink, Rakel Dink ve milletvekili Erol Dora’nın da bulunduğu, yaklaşık 1500 çocuğa ev sahipliği yapan ancak son dönemde kendi haline terk edilen kamp, şimdilerde yıkım tehlikesiyle karşı karşıya.
HUKUKİ MÜCADELE SONUÇSUZ
Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’nın satın aldığı kamp arazisi, 1936 Beyannamesi gerekçe gösterilerek, çocukların emeğiyle inşa edilen tesisiyle birlikte, devlet tarafından ilk sahibine iade edilmiş ve kampa el koyma süreci, Yargıtay’ın 1987’de yerel mahkeme kararını onaylamasıyla tamamlanmıştı.
Kampın iadesi için vakıf yönetimi bütün hukuki yolları denedi ancak sonuç alamadı. Boş aldıkları arazinin üzerine yapılan tesisler için tazminat ödenmesi için açılan davalar dahi sonuçsuz kaldı.
2011 yılında Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklikle azınlık vakıflarının el konan mülklerinin iadesi süreci başlayınca, Tuzla Çocuk Kampı için de Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne (VGM) başvuru yapıldı. Ancak VGM, Tuzla Kampı’nın satışının hukuki olarak iptal edilmiş olmasını gerekçe göstererek, dosyayı ‘el konmuş mülk’ olarak değerlendirmedi ve bu sebeple kampın iadesi ya da tazminat ödenmesi söz konusu olmadı.
Agos Gazetesi’nde belirtildiğine göre; Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi ve gönüllü avukatlar kampın iadesi veya zararın tazmin edilmesi için yeniden hukuki mücadele başlatacak. Satışın iptali kararının düzeltilmesi ve yıkımın engellenmesi için bir kez daha mahkemeye başvurulacak.
“ATLANTİS UYGARLIĞI…”
Hrant Dink, içinde yetiştiği, sonrasında da eşi Rakel Dink’le birlikte yöneticiliğini yürüttüğü Tuzla Çocuk Kampı’nı ‘Atlantis Uygarlığı’ olarak tanımlamıştı. Bu tanım, kampın el emeği özelliğine vurgu yapıyor.
Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi, dört-beş öğrencinin kaldığı yetimhanenin mevcudu artmaya başlayınca, kilisenin bodrumundaki yetimhanenin taşınması için bir arazi almaya karar verdi. Kilise vakfı yönetimi, 1962 yılının Kasım ayında, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve İstanbul Valiliği gibi, ilgili bütün devlet kurumlarından gerekli izinleri aldıktan sonra, Tuzla Kampı’nı Sait Durmaz’dan satın aldı ve tapuyu vakıf adına tescil ettirdi. Ardından, çocuklar bütün yaz çalışarak, yüzlerce öğrencinin gelip gideceği kampı kendi elleriyle inşa ettiler…
Kaynak: sesonline.net