Ardaşes S. Hocasaryan: Mardinli Mimarbaşı Lole Serkiz Gizo

«Mardin’de yüzyıllarca farklı din, dil, ırk ve kültürleriyle halk kardeşce ve özgürce hoşgörü ortamında yaşamaktadır.» derler. Derler ya, ama radikal müslüman baskısı, ulusalcı dayatması, bazı ırk ve kültürleri ortadan silmiştir.

Müslüman/hristiyan, katolik/ortodoks/gregoryan/protestan çekişmeleri kardeşliği ve hoşgörüyü uzaktan bile sağlanmasını engellemiştir. Günümüzde Ermeni ve Keldani bulamazsınız. Neymiş, 1915’de ‘göç’ etmişler!

Mardin’li ailelerde Ermeni ninlerler eksik değildir.…

Rojava’da 40 gün (3): “Bana önderlik edecek olan Nubar gibi önümden yürümeli”

“Ermenilere burada yer yok”

Her şey Ermeni Soykırımı’nın 100. yılına denk gelen günlerde tarihin en uzun süren MGK kararlarında “Çöktürme Planı”nın devreye konularak Kürt halkı için çıkarılan fermanlarla başladı. Yani yine “taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayacak” denilmiş, “tek adam”ın emirleri doğrultusunda harekete geçen Özel Harekatçılar katliamlar uygulamaya başlamıştı. Uluslararası antlaşmalarda Türkiye’nin de bizzat taraf olduğu sözleşmeler rafa kaldırılarak, kural tanınmayarak savaş suçu olan uygulamalara tanık olduk/olmaktayız.…

Rojava’da 40 gün (2): “ERMENİ’YİM, FEDAİ’YİM!”

Uzun, yorucu ve sıkıntılı bir yolculuktan sonra gerillalar, enternasyonal savaşçılar eşliğinde Rojava’ya ulaşıyoruz. Her şeyi unutuyor, sevinç çığlıkları atıyoruz. Farklı bir coğrafyada olduğumuzun farkına varırken, aynı zamanda savaş koşullarında olduğumuzu öğreniyoruz. Savaşı kaybeden DAİŞ çetelerinin halen gizli kitle tabanı mevcutken zaman zaman intikam saldırılarında bulunuyorlar. Qamışlı’ya gidene kadar her tarafta Asayişi oluşturan gerillanın çok sıkı kontrolünden geçiyoruz.…

Rojava’da 40 gün (1)

En son Yerevan’dan görüştüğümüzde “bizim Rojava’daki durumumuzu görmek için muhakkak gel her şey burada çok güzel, Parti teşkilatımızın Rojava’da saygınlığı ve halk tarafından sempatisi var” demişti. “Sen yeter ki gel, istediğin yerde seni karşılarım” dedikten sonra Ağustos ayında “muhakkak geleceğim” demiştik ve sözleştik. Zamansız, hiç beklemediğim bir anda çalan telefonumdan gelen haber ile yıkılmıştık.…

Hovsep Hayreni: 113. ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE İKİ HINÇAKYAN FİDANIN ANISINA

Türkiye’de idam edilen devrimcilerin 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde bilinenlerden ibaret olmadığını geçtiğimiz yıllarda yayınlanan kitaplar sayesinde geniş bir kesim öğrendi. 1915’te Ermeni halkını yok etmeye girişen İttihatçıların öncelikle her yerde hedef toplumun aydınlarını tutuklarken Sosyal Demokrat Hınçakyan partili 20 devrimci tutukluyu da Beyazıt Meydanı’nda asmış oldukları böylece bilinir oldu.

Sait Çetinoğlu: Sargis Alemyan’ın Hayatından Bir Kaç Yaprak; 1915 Soykırımı, Dersim’e Sığınma ve Sovyet Ermenistanı’na Yerleşme

1915 Soykırımı mağdurlarından Sargis Alemyan’ın Soykırımdan kurtuluşunun anlatıldığı hayat hikayesini “Bu hatıralarda, bir çocuğun yaşadıklarının haricinde, bu insanın hafızasında yer etmiş olan iyilikler ve kötülükler, bununla birlikte de o karışık yıllarda insanlıklarını kaybetmeyen, yedikleri bir lokma ekmeği inkâr etmeyen (edenler de), masum ve müdafaasız kadın ve çocuklara karşı “köpekleşmeyen” (köpekleşenler de), uzak diyarlardan mağdurlara insani bir el uzatıp, onları tekrar hayata döndürmek uğruna didinip, yerine göre kendileri de ateş arasında kalanİnsanları minnetle andığını ve bu minnet duygularının kendi çocukları ve torunları tarafından da bilinmesinin istendiğini görmekteyiz.…

Saro Dadyan: Devrim Yaratan Bir Hayat: Zabel Yesayan

Yirminci yüzyılın başında Ermeni edebiyatına yeni bir soluk getiren Zabel Yesayan, hayatı boyunca hiç bir şeyin romantizmini yapmadı, hiç bir zaman kuramlar, klişeler üzerinden yazıp, konuşmadı. O, hayatı boyunca kendi felsefesinin dışına çıkmadı, her daim mücadele etti ve inandığı hakikatleri romanlarında ve hikayelerinde kelimesi kelimesine işledi.

5 Şubat 1878’de Üsküdar’da dünyaya gelen Zabel Yesayan, o günlerdeki adıyla Zabel Hovhannesyan, eğitimine Üsküdar’daki Surp Haç Ermeni Mektebi’nde başladı.…

Tigrane Yegavyan: Samsun’dan Paris’e: ‘Ermenilerin Golgothası’nda Mutafyanların öyküsü

1915’ten bugüne uzanan Ermeni portrelerinde matematikçi, çevirmen, yazar, tarihçi ve kütüphaneci Claude Armen Mutafyan’ın hikayesi var. İşte soykırımdan kurtulduktan sonra Samsun’da bir yetimhaneye yerleştirilen, kendilerine haftada bir yemek yapan Ermeni kadının kızıyla yıllar sonra Paris’te karşılaşarak evlenen kemancı ve ressam Zareh Mutafyan, oğlu Claude, dişçi eşi Haïgouhie ve ailelerinin öyküsü.

Sonsuzluğa karışmadan önce, tarif edilemez bir acı çekiyorum.…

‘Bana Nubar derseniz size özgürlük derim’

Ermeni yetimhanelerinden halkların özgürlük savaşına adanmış bir yaşam Nubar Ozanyan (Orhan Bakırcıyan). 14 Ağustos’ta Rojava’da şehit düşen TKP/ML-TİKKO komutanlarından Ermeni asıllı Ozanyan, 61 yıllık yaşamının son 40 yılını halkların özgürlük mücadelesine adamış bir komutan. 1988-1990’da Filistin’de 1991-1994 Karabağ’da, ardından Güney Kürdistan’da ve son olarak Rojava’da özgürlük için savaşırken hayata yumdu gözlerini.…

Ermeni yetimhanesinden arkadaşı Melkonyan, Nubar’ı anlattı: “İnançlıydı ve kendi idealleriyle, kendi ilkeleriyle öldü”

Proletarya Partisi üyesi ve TİKKO komutanı Nubar Ozanyan’ın Rojava’da ölümsüzleşmesinin ardından yoldaşları, dostları, cephede sırt sırta direnişi büyüttüğü siperdaşları onu anlattı.

Gözlerini açtığı Yozgat’ta yetim kaldıktan sonra yerleştiği Şişli Karagözyan Ermeni yetimhanesinden arkadaşı Nubar Melkonyan, 1964 yılından itibaren yetimhanede aynı sıraları paylaştıklarını aktardı. Aynı sıralardan Armenak Bakırcıyan, Nubar Yalım, Hayrabet Hancer, Manuel Demir, İmam Boztaş ve Hrant Dink’in de geçtiğini aktaran Melkonyan, “Nubar okulumuzun verdiği en son şehit oldu ” dedi.…