Perşembe akşamıydı… La Libre Belgique Gazetesi’nin Türkiye sorunlarına son derece duyarlı yazarı Christophe Lamfalussy’den bir mesaj: “Sevan Nişanyan’ın Türkiye zindanlarından kurtulduğunu ve yurt dışında olduğunu öğrendim… Bu konuda yazmak istiyorum… İnternet’te kendisiyle ilgili çok bilgi buldum… Şimdi nerede, bilgi verebilir misin? Hapse girmeden önce Belçika’ya ne zaman gelmişti? Sevan hakkında sen ne diyorsun?”
Evet, hapishaneden kurtulduğunu ve Türkiye dışına çıktığını biz de haber yapmıştık, ama şimdi nerelerde olduğunu biz de bilmiyorduk.
“Nerede olduğunu hemen araştıracağım” dedim. “Belçika’ya 23 Haziran 2013’te Asuri arkadaşların çağrısı üzerine bir konferans vermek için gelmişti. Konferansının konusu da ‘Türkiye’de ifade özgürlüğünün durumu nedir?’ idi… Konferansı verip Türkiye’ye döndükten sonra da sorunun yanıtını Türk Devleti’nden almış ve 2 Ocak 2014’te Şirince evleri bahane edilerek hapsedilmişti.”
Benim Sevan hakkında ne düşündüğümü ise geçen yıl, 23 Eylül 2016’da, kendisinin yokluğunda, İstanbul’daki Cezayir toplantı salonunda Ermenistan Diyaspora Bakanlığı’nın William Saroyan ödülünün sunuş törenine gönderdiğim bir mesajda ifade etmiştim.
Christophe’a Fransızca çevirisini gönderdiğim mesajda şöyle diyordum:
“Soykırım inkarcısı, insan haklarını çiğneme rekortmeni Türkiye Cumhuriyeti’nin zindanlarında yıllardır rehin tutulan en seçkin aydınlarımızdan Sevan Nişanyan’a genç Ermenistan Cumhuriyeti tarafından William Saroyan ödülü verilmesi beni özellikle duygulandırdı.
Sait Çetinoğlu toplantı haberini ilettiğinde 63 yıl geriye, gazeteciliğe başladığım 1953 yılına gittim. O yıl Varlık Yayınları tarafından ilk kez yayımlanan Aram Derler Adıma’yı okuduğum günlere… Öz yurdundan kopartılmış Ermeni göçmenlerin Amerika’daki yaşamını nasıl bir tutkuyla okumuştum…
Ne ki Ermeni soykırımının tabu olduğu yıllardı…
Üstünden iki yıl geçmemişti ki, İstanbul’da Rum’u da, Ermeni’yi de hedef alan 1955 pogromu…
Sevan o kentte ertesi yıl doğdu… Halkına tüm bu acıları ve zulmü reva görenlere meydan okurcasına bu ülkenin gerçek değerlerini en iyi tanıtan, Türkçe’yi Türkiye’yi yönetenlerden çok daha iyi kullanan ve de anayurdundan kovulan bir diğer halkın, Rumların metruk köyü Şirince’yi yeniden yaratan Sevan…
Başkanlık sarayı bile kaçak inşa edilmiş bir ülkede böylesi seçkin bir aydın yıllardır kaçak inşaat suçlamasıyla hapiste… Üretmesin, yaratmasın diye… Ama yine üretiyor… Yaratıyor.
İnci’yle birlikte kendisiyle Ayse Nur Zarakolu İnsan Hakları Ödülü’nü paylaşmak gururunu taşıdığım Sevan…
Türkiye senin kadrini bilmiyor ama Ermeni ulusu genç cumhuriyetiyle ve de diyasporasıyla seni unutmuyor…
Bugün sana verilen ödül aynızamanda diyasporanın büyük yazarı William Saroyan’a da posthüm bir ödül…
Ailesinin terketmek zorunda kaldığı topraklarda yüz yıl sonra kayaları yararak yükselen bir Ermeni aydınıyla paylaştığı bir ödül…
Bir aydın ki Sevan derler adına…”
Christophe’un Sevan yazısı La Libre Belgique’in 22 Temmuz 2017 tarihli sayısında “Nişanyan, olağandışı bir kişilik” başlığıyla yayımlandı. Sevan’ın niteliklerini anlatan yazıda kendisinin Şirince evleri yüzünden değil, gerçekte İslam’ı eleştirme hakkını savunan tutumundan dolayı mahkum edildiği özellikle vurgulanıyordu.
Yazının yayımlandığı ve bizim de facebook’ta paylaştığımız gün Sevan’dan ilk direkt mesajı aldık:
“Atina’dan selamlar… Umarım çok iyisiniz…”
Kendisini derhal direkt ilişkiye koyduğumuz Christophe bu kez La Libre Belgique’in 25 Temmuz 2017 tarihli sayısında Sevan Nişanyan Türkiye’yi terketti: “Hükümetin benim gidişimden mutlu olduğuna inanıyorum” başlığıyla daha ayrıntılı bir yazı yayımladı:
“Geçen hafta Türkiye’den kaçan Ermeni kökenli Türk aydını Sevan Nişanyan halen bulunduğu Atina’dan kendisiyle yaptığımız telefon görüşmesinde Yunanistan’dan siyasal sığınma talep edeceğini söyledi. ‘Üç buçuk yıldır hapisteydim, sanki geçmek bilmiyordu, daha 6, 7, 8 yıl daha yatacakmışım gibi geliyordu’ diyor Nişanyan ve ekliyor: ‘Türk Hükümeti’nin benim gidişimden son derece mutlu olduğuna inanıyorum, zira benim durumum onun için gerçekten son derece utanç vericiydi.’
“Olağandışı ve eklektik bir kişiliği olan Sevan Nişanyan Ege Denizi yakınında bulunan tarihi Şirince köyünde kaçak inşaat yaptığı gerekçesiyle 2 Ocak 2014 hapse atıldı. Oysa 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı sarayı da tamamen kaçak olarak inşa edilmişti. Ama asıl neden farklıydı. Eylül 2012’de tüm dinler gibi İslam’ın da eleştirilebilmesi gerektiğini söylemiş, bu nedenle AKP’nin hizmetindeki İslami muhafazakar medyanın ağır saldırılarına uğramıştı.
“Nişanyan’a göre Türkiye halen akılcılıktan tamamen kopuk bir çılgınlık döneminden geçmekte… Cumhurbaşkanı Erdoğan bu çılgınlığın en belirgin semptomu… Türk devletinin pusulayı iyice şaşırdığını belirten Nişanyan yine de bu dönemin çok geçmeden sona ereceği ve aklın yine hakim olacağı inancıyla iyimserliğini korumakta.
“Şu andaki en büyük arzusu huzura yeniden kavuşabilmek için Ege Denizi’nde, Türkiye’ye, özellikle de Şirince Köyü’ne yakın bir adaya yerleşmek… Bu zorunlu sürgün döneminde de hapishanede yazmaya başladığı, ikisi Türk dili ve biri din üzerine, üç kitabını tamamlamak…”
“Kuş uçtu. Darısı geride kalan 80 milyonun başına” diyen Sevan üzerine bu satırları yazarken İnci taramakta olduğu arşivlerden bulduğu bir belgeyi koydu önüme.
Türk Hükümeti’nin 25 Temmuz 1971 tarih ve 23102 sayılı kararnamesi…
Birlikte okuyoruz:
“Pasaportsuz olarak İstanbul’dan Romanya’ya kaçan ve oradan da Moskova’ya giderek hava alanında memleketi aleyhinde beyanatta bulunduğu ve müteakiben radyo yayınlarında Türkiye’nin hükümet şekli ve hükümeti idare edenler aleyhinde geniş propaganda kampanyasına girişerek komünizmi yaymak maksadını güden neşriyatıyla Sovyet Hükümeti’nin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist Nazım Hikmet Ran’ın kendisine bu hizmeti terketmesi husunda yapılacak tebligatın da bir fayda vermeyeceği mülahaza edildiğinden Türk vatandaşlığından çıkarılması; İçişleri Bakanlığı’nın 23/7/1951 tarihli ve 40945 sayılı yazısı üzerine 1312 sayılı kanunun 10 uncu maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 25/7/1951 tarihinde kararlaştırılmıştır.”
Alttaki imzaların başında beş yıl demokrasi nutukları çekerek iktidar olan Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve aynı hükümette yer alan seçkin aydınlardan Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu ve Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’nün isimleri yer almakta…
Nazım 1963’te “vatansız” ama gerçekte dünya vatandaşı olarak Moskova’da bu dünyadan göçtü.
Nazım Hikmet’in vatandaşlıktan çıkartılmasının üzerinden 66 yıl geçtikten sonra yenilerde Türkiye’yi terk ederek sürgüne çıkmak zorunda kalan Sevan da aynı uygulamaya maruz kalır mı?
TC Devleti’dir bu… Başında kim olursa olsun, halktan ve aydınlıktan yana tüm seçkin değerlerine düşman bir devlettir…
80’li yıllarda bizler apoletli despotlar tarafından vatansızlaştırıldık…
Yılmaz Güney, Behice Boran, Ahmet Kaya “vatansız” ama dünya vatandaşı olarak çok sevdikleri Türkiye halkına veda ettiler.
Şimdilerde İslamcı Tayyip’in diktasına teslim olmaktansa yurt dışına çıkmak zorunda kalan gazeteci, üniversite hocası, sanatçı sayısı hızla artmakta… Vatansızlaştırılma tehdidi onların da başları üstünde demoklesin kılıcı gibi sallanmakta…
Üç ay içinde teslim olmadıkları takdirde vatandaşlıktan atılacakları açıklanan 130 kişi halen gün sayıyor… Türk elçilikleri, konsoloslukları, Tayyipçi Türk dernekleri ve de camiler yeni “vatansızlaştırılması vaciptir” listeleri hazırlamakta…
Hazırlaya dursunlar, “vatan haini” diye dursunlar, vatansızlaştıra dursunlar…
Büyük ozanımız vatan hainliğiyle suçlandığında ne demişti?
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperversiniz, siz yurtseversiniz,
ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Kaynak: artigercek.com