BİTLİS VİLAYETİ

MUŞ OVASI VE SASUN KATLİAMLARIYLA İLGİLİ PAPAZ GRİGOR TER-GRİGORYAN’IN HAZIRLADIĞI RAPOR

25 Ocak 1917, Dzithankov

Muş Ovası Katliamı

Anlatan, Ziarat köyü sakini Sımbat Khandilyan Sekhlyants.

Sınır bölgelerinde olduğu gibi, Muş Ovası’nda da önce bahran topluyorlardı, normalin üç katı fazlasını, ayrıca ordunun erzakı (savaş vergisi – zakhire), iç çamaşırı, çorap, eldiven, çarık, şapka, yağ, peynir, yarma, bulgur, soğan ve patates, buğday, arpa, un, ot, saman, keçe, kilim, sığır örtüsü (1), ip, vs.

17-25 yaşındaki genç erkekleri asker olarak, 25-50 yaşındakileri ise yük taşıma ve yol yapımı için götürüyorlardı. Zahireyi Hacı Musa (general) ve Ali Efendi topluyordu. Bunlar, kâtipler ve zaptiyeler eşliğinde köyleri dolaşıp ordunun erzakını, Müdür Bayram Efendi ise askerleri top­luyordu. Silah: Ziarat köyünden 150 tüfek isterler, fakat elde edemezler.

1915 baharında Ruslar Manazkert (Malazgirt) ve Kop’u ele geçirdiklerinde, Osmanlılar, Muş Ovası’ndaki köylere doluşup katliama başlar. Yakındaki Khabian köyünü katlettikten sonra, ordu akşamüzeri Ziarat’a geçer. Ordu komutanı (adını hatırlamıyor) köydeki önde gelen 8 kişiyi çağırır, iple birbirlerine bağlar ve kâlpatinle (2) el ve ayak tırnakları ile vü­cutlarındaki kasları çektirir. Bağlı adamların serbest bırakılması için 300 altın lira isterler. Köylülerden parası olan para, parası olmayan ise karı­sının altınlarını verip, hazırlar ve istenen altınları verirler, fakat adamlar serbest bırakılmaz. Askerler, tüfek ellerinde, bağlı adamları sabaha kadar ellerinde tutar ve döverler. Üzerlerine sıcak su döküp döver, daha sonra soğuk su döküp tekrar döverler. Ordu sabahleyin Surb (Aziz) Karapet’e doğru hareket ettiğinde, bağlı erkekleri de beraberlerinde götürür ve Surb Karapet Dağı’nda öldürür.

Ordu gidip Surb Karapet Manastırı’ını kuşatır. Çevredeki önde gelen kişiler ve din adamları manastıra sığınmıştı. Manastırın tüm rahiplerini de, öğretmenleriyle birlikte öğrencileri de, dışarıdan sığınmış olanları da katlederler. Manastırın başrahibi Vardan Vardapeti (3) (rahip) çoban kullapisinin (4) (sırta alınan keçe) içine sarıp, gazyağıyla yakar; Yeğişe Vardape­ti, Kösa Vardapeti, Sordarlı Ter-Sımpat’ı (5), Ziaratlı Ter-Hamazasp’ı (6), Bay Hakob’u, Bay Sisak’ı ve Bay Mambre’yi (okulun öğretmenleri) ve daha başkalarını öldürürler. Manastırdan sonra inip Sordar köyünü katlederler, daha sonra akşam koyunların sağımı esnasında Ziarat köyüne doluşurlar. Erkeklerden haberdar olanlar kaçar. Kalanları ise, kadın ve çocuklarla birlikte toplayıp, iki büyük (ava) (7) ahıra doldurup ahırları ateşe verirler.

Anlatanın evinde 20 kişi varmış, sadece iki erkek kardeş kurtulmuş. 350 haneden meydana gelen köyden ise (Ziarat), sadece 12 erkek kurtu­lur, hiçbir kadın ve çocuk kurtulamaz.

Katliama uğrayan köyler: Boglan, Govara, Sordar, Pazu, Ziarat, Bağlo, Meghti, Khabian, Goms (8), Tom, Norak, Sahak, Havran (9), Kemik, Derik, Dskhavu, Kravu (10)0, Artert, Akhçan, Sulukh (11), Artğonk, Khaşğaldi (12), Poğorgov (13), Yukarı Avzağbür, Şekhlan (14), Kurtmeydan, Gömer (15), Ğızıl-Ağaç, Smdznut, Blel (16), Tatragom, Kılakhule, Kardzor, Khorank, Cırik (17), Tomen, Pitar, Harinc, Mogonk, Dsabna, Harc-Vank, Ter Gevank (18), Sokhgom (19), Khober, Bıklits, Hunan, Tsıronk (20), Alican, Şeykh-Brem (21), Şekh-Usuf, Khardos (22), Kırtagom, Aşağı Uzağbür, Şımlak, Frank Nor Şen (Ermeni Katolik), Khas-Küğ, Dıvnik, Khars, Hay Uştam, Vardenis, Dırmerd (23), Hordank, Til, Hatsik (24), Avzut, Uruğ, Kıdsu, Ardğonk ve Muş şehri.

En küçük köyün nüfusu 100 hane, en büyüğünün ise 1.200 hane vardı (Gızıl-Ağaç, Khasgüğ, Halvarinc, Frank Nor-Şen vd.). Havran’daki 800 haneden on altı kişi kurtulur; Gızıl-Ağaç’taki 1.200 haneden sadece 5 kişi (2 oğlan, 3 kız), Hardonk’taki 100 haneden 1 erkek, 2 oğlan, 2 kız çoçuğu ve 2 kadın, Şaykhlian’daki 600 haneden 12 kişi kurtulur, Kurtmeydan’daki 200 haneden 3 kişi kurtulur, Yeğo adlı bir erkek, bir kadın ve bir kız ve Avzağbür’ün 200 hanesinden ise 12 kişi (25) kurtulur.

Katliam yerel Kürtler ve düzenli ordu birlikleri tarafından yapıldı. Yenilen Türk ordusu giderek ülkenin içlerine çekildiğinde, Alaşkert, Bayazet, Manazkert, Bulanuğ ve diğer bölgelerden kaçan Kürtler Muş Ovası’na doluşur ve karşılarına çıkan Ermeni’yi öldürürler. Ermeni köy­lerini kırmak için padişah adına emir alırlar. En azından bir Ermeni öl­dürmemiş olan Kürt, murdar ve haramdır, böyleleriyle hiç kimse yemek yemez. Bu Kürt muhacirler, düzenli orduyla birleşti ve Muş Ovası’ndaki köyleri katliamdan geçirdi. Güzel kadınları ve kızları seçip yanlarına alır, geriye kalanları ise yakıp öldürerek imha ederler. Ordu, Ziarat köyü yakınlarından geçip Surb Karapet’e doğru giderken, yedi asker, köyün dışında 7 yaşındaki bir kız çocuğunu yakalar ve ölünceye kadar sırayla ırzına geçer. Kız, Ziarat sakinlerinden Ter-Mameli Kirakos’un kızıydı, adı Sandukht’tu. Katliamdan kaçanlar, 4.000 kadar genç (içlerinde kadın ve çocuk da olmak üzere), Surb Karapet’in ormanlarına sığınır. Buradan insanlara yapılanları gözlerken, köylerden çıkartılan halkın gruplar halin­de Fırat Nehri kıyısına getirilip suya atıldığıni görürler. Suya atılanlardan biri kurtulur, Ziaretli Küs’ün kızı Pepron suda yüzer ve nehrin kıyısında­ki bir çalının altında, askerler gidene kadar saklanır. Kendisiyle birlikte olan iki kızı ve iki oğlu nehirde boğulur. İnsanlar suya atılırken, anneler çocuklarının elinden tutup, birlikte suya düşer.

Ordu, Surb Karapet katliamından üç gün sonra ormanda saklananla­rın yerini öğrenir ve ormanı kuşatır. Çatışma sabah başlayıp öğlene kadar sürer. Direnenlerin mermisi bitince, ordu ormana girip hepsini kılıçtan geçirir. Anlatanın gözü önünde (kendisi bir çukurda saklanmıştır) Başe adlı Kürt, Ziarat’ın ikinci [Ter] papazı Hamazasp’ı (Kafkasya’da kutsan­mış) ensesinden boğazlar. Buradan ancak yüz kişi kurtulur, fakat onlar da farklı yerlerde öldürülüp imha edilirler. Bu direnişten kurtulan 30 genç, ormanda saklandıktan sonra, açlıktan dolayı Kürtlerin köyüne gidip tes­lim olmaya mecbur olur. Namert Kürtler, bu gençlerin hepsini katleder. Bunları anlatan ise, kardeşiyle birlikte bir yerde kaldıktan sonra, başları­na geleceği fark ederek, gizlice başka bir köye kaçar. Burada da aynı şeyi fark edince, buradan da kaçarlar ve böylece yerlerini durmadan değiştire­rek sağ kalmayı ve kurtulmayı başarırlar.

Öz savunmanın liderleri Khocklu Hovo, Ziaratlı Rıbe’nin Sargisi, Gomslu Moso, Sordırlı Aram Ğukeyan ve Ziaratlı Hamazasp Mardoyan’dı. Surb Karapet’in köylerinde katliam olurken, ordu komutanı Bayram Efendi, dağa sığınmış olan yiğitlere bir teklif yaptı, Khocklu Hovo’ya, padişahtan sana af var, silahını bırak ve arkadaşlarınla aşağı in, diye tek­lifte bulunur. Lâkin onlar buna inanmaz ve inmezler. Daha sonra gizlice ormana inip, oraya sığınanlara katılırlar. Sonra mermilerin bitmesi sebe­biyle acı bir sona ulaşan o bilinen çatışmaya katılırlar.

Katliamlardan sonra, bu bölgeden 400’ün üzerinde insan tehcir edildi ve Diyarbakır’a götürüldü. Erkeklere 3-4 put ağırlığında yük yükler ve aç susuz memleketlerinden sürerler. Tehcir edenlerin başında Bayram Efen­di, Omar Ağa, Haşan Efendi, Sevdullah, Hacı İbrahim, Said Ağa, Rınus Ağa vardı. Tehcir edilen halkın büyük bir kısmı eziyetlerden, açlıktan ve sıcaktan ölür. Katliam ve tehcir, 1915 Temmuzunda vuku bulur.

Tüm köylerde 1-2 kilise vardı. Büyük kısmında ise 4-5 sınıflı okul bulunuyordu ve hepsi yıkılmıştır: Muş Surb Karapet Manastırı, Surb Hovhannes, Surb Ağberik (26), Arakelots Manastırı, Matnevank, Sahak Hayrapet ve Antania (Atanagine olmalı) manastırları.

Ziarat’ın malları:

Zengin – 100 sığır, 1.000 baş koyun, 40 baş camız.

Fakir – 15 sığır, 60 baş koyun, 6 baş camız.

Zengin – 5-10 at, 60-100 arı kovanı, 1.000 kila buğday.

Fakir – 1 at, 20 arı kovam, 50 kila buğday. (8 kot = 10 pıti)

Zengin – 400 kila arpa, 20 kila keten, 20 kila pirinç.

Fakir – 20 kila arpa, 4 kila keten, 2 kila pirinç.

Zengin – 100 kila darı, 6 kila mercimek, 30 kila nohut, 400 put tütün.

Fakir – 20 kila darı, 2 kila mercimek, 10 kila nohut, 100 put tütün.

Zengin – 1.000 sepet (bir sepet – 6 put) üzüm, 50.000 karpuz ve ka­vun vs.

Fakir – 50 sepet üzüm, 10.000 karpuz ve kavun.

Diğer köylerin mal varlıklarını da buna göre hesaplamak gerekir.

Mıgragom köyünden Serob Harutyunyan Mıkhoyan da Muş Ova­sı’yla ilgili küçük bir ek sunmaktadır.

Ruslar Manazkert’i ele geçirdiklerinde, Osmanlı aşağıya doğru kaçar ve düzenli ordu birlikleri, Hamidiye aşiretleri ve yerli Kürtler birleşerek, Hacı Musa Bey’in komutasında Ermeni köylerini yağmalayıp katlederler. Mıgragom köyünün erkeklerini iki ahırda toplayıp ahırlan ateşe verirler.

Kadınlar ise, yakınlardaki Erışter köyüne götürülür. Mıgragom, Khasgüğ ve Erışter’in kadın, kız ve çocuklarını burada 14 ahıra doldurarak ateşe verirler. Ateşten kaçanları vurur ve cesetleri tekrar ateşe atarlar.

Anlatanın evi, – Mıgragomlu Mıkho – misafirperverliğiyle ünlü bir ailenindir. Bu evin 36 üyesinden sadece anlatan kişi hayatta kalmış, diğerleri, köylülerle birlikte ateşe atılıp yakılmıştır.

Khas-Güğ’ün papazı Ter Serob korkunç işkencelerle öldürülür: önce gözlerini oyarlar, burnu ve kulaklarını keserler, ayak ve el tırnaklarını çe­kerler, derisini yüzerler ve sonunda kurşunlarlar. Bunu yapanlar, Balaklı Hacı Fero ile Muşlu Gülse Silo olmuştur.

Listeye eklenen köyler şunlardır: İrzak – 120 hane, Mıgragom – 70 hane, Aligılbun – 100 hane (27), Erışter – 130 hane, Kolosik – 50 hane ve Kırdagom – 150 hane.

Muş Ovası hakkında ikinci ek:

Anlatan, Tsıronk köyü sakini Sırapion Poğosyan Aleyants.

1914 Kasımına kadar belirgin bir değişiklik gözlenmez, sadece harmandan başlayarak, savaşa kadar yıllık hasıl (bahran) üç kere toplanır, (genellikle yıllık mahsulün 1/8’lik kısmı toplanıyordu, o yıl 3/8’lik kısmı toplanır) orduya çok gıda gerekli olduğu sebep gösterilir. Bundan sonra askerî vergi, ordunun yiyecek erzak ve giyeceği toplanır, toprak vergisi (salyane (28) veya amlak) ver-sorma (ver, ne vergisi olduğunu sorma) ve amaliya.

Ordunun gıdası, elbisesi ve mühimmatını taşıtmak için hem sırtların­da yedi-sekiz gün yük taşıyacak olan hamal grupları, hem de, karşılıksız olarak arabayla nakliye yapan begyar (rençber)ları toplarlar. Arabaların ve olamların birçoğu ortadan yok oldu; halk soyuldu ve öldürüldü.

Aşağıda belirtilen olay, Tsronk köyündeki katliamın işaretiydi. Köy­den 68 genç olam olarak talep edilir, fakat iki kişi köyden kaçmış olduğundan dolayı, köy 66 genç verir. Kaçan delikanlılar, başka kaçakların da sığınmış olduğu yakındaki Sim Dağı’na (Kosur Dağı) çıkar. Seferberlik zaptiyeleri, gençlerin nerede bulunduklarını duyup, Sim Dağı’na gide­rek, teslim olmalarını isterler. Kaçaklar, tehlikeyi hissederek, zaptiyeleri uzaklaştırmak için ateş eder ve bir atı vurur. Zaptiyeler doğruca Muş’a gidip olay hakkında rapor verir. Muş’tan beş yüz kişilik düzenli ordu birliği ve 200 Kürt süvarisi gelir. 1915 yılının Barekendan’ında (Ermeni Kilisesi ’nin yortularından) (Şubatta), köyden 18 genci öldürür, 150 evi yakar ve 180 kişiyi de götürüp Muş’ta hapsederler. Katliam ise, Musa Bey in birlikleri tarafından Vardavar’da (Ermeni Kilisesi’nin yortuların­dan) gerçekleştirilir. Erkekleri, kadınları ve çocukları 4 eve doldurup ya­karlar ve güzel kadınları kendilerine alırlar. (29) Anlatanın ailesinde 13 kişi varmış, sadece kendisi kurtulmuş. Altı kişi yakılmış, karısı kaçırılmış, kalanları da öldürülmüştür.

Anlatanın hatırladığına göre aşağıda belirtilen köyler katliama uğramıştır:

Tsronk, Hunan, Bıglits, Orknots, Krtagom, Hatsik, Abulbuhar, Yerizak (30), Erışter, Vardkhağ (31), Dsığak, Artonk, Vardenis, Khars, Amist, Muşeğaşen, Avzut, Sırıgolen, Mozak, Şekh-Usuf, Şımlak, Alvarinc, Berdak (32), Harakh, Havatorik, Mogunk, Alizıma, Sokhgom, Oğunk, Dzabna, Cırik, Karnen, Pitar, Alican, Sulukh, Hakh-Çan, Hardherd, Khaş-Ğaltığ, Kar-Dzor, Gömer, Khikyan, Herkert (33) (Bunların haricinde, daha önceden belirtilmiş olan bazı köyleri de hatırlamaktadır).

Köylerde 5-35 üyeli 50-500 hane varmış. Çok az insan hayatta kalmış ve üstelik her evden de değil.

Yakınlardaki kutsal mekânlar – Surb Karapet, Surb Hovhannes, Matnevank, Arakelots Vank ve Surb Ağberik manastırları tüm rahipleri, yetimhaneleri, okulları ve tüm mal varlıklarıyla birlikte yağmalanıp yıkılmıştır.

Bu bölgede 30-40 kişilik öz savunma denemesi olmuştur. Hükümet onlarla ilişki kurmuş, kandırmış ve herkesi katletmiştir. Örneğin Ha[va] Torik grubu onların teklifine inandı, dağdan indi, teslim oldu ve katledildi. Göç, 1916 yılının Vardavar’mda (Temmuzda) meydana gelmiş ve Khınus-Basen-Kağzıvan-Koğb ve Sardarapat üzerinden Şirak’a ulaşmış ve herkes buraya yerleştirilmiştir.

Muş Ovası hakkında bazı ayrıntılar

Anlatan, Dırment köyünden Avetis Grigoryan’dır.

Bulanığ, Akhlat ve diğer sınır bölgelerinden gelen sürgün Kürtler Muş Ovası’na doluşunca, bunlar ve Hamidiye Kürtleri, ilk aşamada Ermenilerden bazı khılanlar (34) alır, fakat Khut’un Musa Bey’i ve iki kar­deşi, Nıho ile Khasım beyler karşı olduklarından dolayı açık cinayetler ve köy yağması yapamazlar. Bunlar Muş Ovası’nın beyleridir ve birçok köye sahip oldukları için, kendi varlıklarının da diğer gazaların(35) Kürtlerinki gibi telef olmasını istemezler. Lâkin 1915 Temmuzunda, muta­sarrıf tarafından yapılan Muş’taki toplantıdan sonra, durum tamamen değişir. Musa Bey ve erkek kardeşleri, Til şeyhleri (Til köyünün sa­hipleri), Vardkhağ’ın Mustafa’sı [aşireti] (6), Balıklı Hacı Fero, Muş’un Türk ve Kürt önde gelenleri, memurlar ve diğer aşiret reisleri toplantıda hazır bulunur ve ovada da katliam yapılmasıyla ilgili hükümet önerisi ele alınır. Bazıları buna taraftar olur, bazıları ise karşı çıkar. Sifo Mıstafi, toplantıdan sonra Dırmerd köyüne gelip durumu bildirir. Kendisi ve daha birkaç kişinin katliamı onaylamadığını, bu yüzden de kendisinin, birbirlerini karşılıklı savunacaklarına dair kitap (Kuran) ve İncil üzerine yemin etmeleri için, Kürtler ve Ermenilerden oluşan bir toplantı yapa­cağını söyler. (Bu Mıstafi, Dırmerd, Hargavank ve Huştum’un sahibi ve koruyucusuydu. Köylüler onun halkıydı. Kürtler, Ermeni köylerini kendi aralarında bu şekilde bölüşmüştü, her biri birkaç köyün sahibi kabul ediliyor ve gerektiğinde kendi adamlarını koruyorlardı). Lâkin bu toplantı yapılmaz. Musa Bey, elinde katliam emriyle Khas-Güğ’e gelir ve bütün Kültlere, Khas-Güğ’de toplanmalarını emreder. Vardavar perhizinin çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi ve pazar günleri, sayı­sız Kürt Khas-Güğ etrafında toplanır. Vardavar’ın pazar günü sabahın­da Muş katledilir, akşamında ise Khas-Güğ. Tüm bu Kürtler, pazartesi günü köylere doluşup, herkesi katlederler. Erkekler oldukları yerde öl­dürülür. Birkaç köyün kadın ve çocuklarını, bir yerde toplayarak, evle­rin ve ahırların içinde yakarlar. Muş şehri, Alizıman, Khas-Güğ, Erışter, Kurtuştam (Kürt köyü), Khars, Vardenis ve Havzut köylerinde benzer toplu katliamlar gerçekleştirilir. Aşağı Avzağbür köyü, pazar günüyle ilgili duyumlar alıp kendilerinin de katliama uğrayabileceğinden şüphelenerek, pazartesi günü kurban kesip kutsanmak için ayin düzenlerler, fakat ayin saatinde Kürtler saldırıp ayini ifa eden papazla birlikte hep­sini kilisenin içinde kılıçtan geçirirler. Dırmerd papazı Ter Melik, bir gece önce oraya gelmiştir. Katliam esnasında kilisede bulunmaktadır ve cesetlerin altında kalarak hayatta kalır. Kürtler köyden çıkınca, gecele­yin dışarı çıkar ve kendi köyüne gitmek ister, fakat köyüne yaklaştığın­da, Kürtlerin orada katliam yaptıklarını görür. Üç gün boyunca köyün yakınındaki buğday tarlasında saklanır. Son sabahı, köye bakmak için başını kaldırdığında Kürtler, kilisenin yakınındaki yüksek yerden ken­disini fark ederek zavallı papazı vururlar.

Pazar akşamı Khas-Güğ’ü katlettikten sonra, pazartesi günü şafakta Dırmerd’e doluşup katliama başlarlar. Kaçan erkekler kurtulur; kalanlar oracıkta öldürülür. Kadınlar, kendilerinin tehlikede olmadığını sanarak, erkekleri kaçırıp kurtarmaya çalışır, kendileri ise evlerinde kalır.

Katliamdan kaçıp kurtulanlar, başıboş ve derbeder dolandıktan sonra, Rus ordusu veya Ermeni gönüllüler arasına düşene kadar zor ve macera dolu günler geçirirler. Dırmerd’den kaçan erkekler çekilip, ovalarındaki ve Kırlış Vadisi’nin taşma kanallarında bulunan (nehir yatağının kenar­larındaki kanallarda) yer altı sığınaklarına doluşur. Suyun kıyısından aç­tıkları girişlerden yerin altına doğru ilerleyip genişleterek, 4-5 hatta 10 kişilik yer açıp buraya saklanırlar. İçeri girerken, girişin üzerindeki çimi kaldırıp, içerden, aynı çimle kapatırlar, böylece, bu kurtarıcı sığınakların kapıları, suyun ağzındaki otlar arasında kesinlikle belli olmaz. Yaklaşık 40 erkek köyden kaçıp buraya sığınır. Sessiz, havasız ve aç bir şekilde, korku ve dehşet içinde gündüzleri yer altında geçirir, hava almak ve çev­reyle ilgili bir şeyler öğrenmek için geceleri inlerinden dışarı çıkarlar. Katliam günü öğleden sonra, insanlar köyden o yöne doğru kaçtıkları ve Kürtler onları takip ederek, birkaç kişiyi katlettikleri için, bu sığınakların üzerinde tüfekler patlar. Kürtler kudurmuş bir şekilde atlarım bu sığı­nakların üzerinden sağa-sola sürer, saklananlar ise atların nalları altında ölüm korkusuyla titrer. Bu sığınaklar, askere gidip sırtlarında mal taşı­mak istemeyen, hamal bölüğünden kaçmış olan Dırmerdliler tarafından da saklanmak için kullanılmıştı.

Üç gün boyunca yeraltında kaldıktan sonra Sev (Kara) Dağı’na çıkıp ormanda altı gün geçirirler. Sonra bazıları tekrar bu sığınaklara gelir, di­ğerleri ise başka tarafa gider. Oradan buradan tekrar toplanarak 43 kişilik bir grup oluştururlar. Burada açlıktan ve tütün eksikliğinden bayılanlar olur, anlatan da onlardan biridir, fakat yeni gelen iki kişi sayesinde kendi­lerine gelirler. Yeni gelen bu iki kişi, yakındaki bir köyden geçerken, biraz jajik (37) (peynir kırıntısı) bulup yanlarında getirir. İşte, bu bir avuç peynir, suyla birlikte baygın arkadaşları kendilerine getirir. Sev Dağı’ndan inen­ler, 5-6 gün kaldıktan sonra dışarı çıkıp farklı yönlere dağılarak, sınırın beri tarafındaki bizim askerlere ulaşır.

Anlatan, birkaç arkadaşıyla birlikte dolaştığı 33 gün boyunca hiç ekmek yememiş, olgun mercimek ve nohut taneleri ile buğday başakla­rı yemiştir. Bir kısmı başarıp kurtulur, bir kısmı öldürülür, bir kısmı ise Kürtlerin eline düşer. Kürtler eline düşen herkesi öldürmez, bazen ellerine düşen tanıdık Ermenilere yardım edip kurtardıkları, ekmek verip, sığırla­rına bekçilik yaptırdıkları da olmuştur. Dırmerdli Marto ve dört arkadaşı da benzer şekilde kurtulmuşlardır.

Anlatan, aşağıda sunulan istisnai olayları da anlatmıştır.

Kahraman çocuk

Kadınları ve çocukları yakmak için Avzut’un bir ahırında topladık­larında, Dırmerdli Mikayel Amroyan’ın karısı Sanam da, üç oğluyla birlikte onların arasındadır. Kadın, elleriyle çatının bir köşesindeki mardakları (38) kırar, toprağı tırnaklarıyla koparıp parçalayarak bir gedik açar ve büyük oğlu, 16 yaşındaki Hambo’yu çatıdan dışarı atar, kendisi ise iki küçük oğluyla ahırda kalır ve yanar. Gedikten dışarı atılan Hambo kaçar. Kürtler onu fark eder ve tüfekle arkasından ateş etmeye başlar, fakat ona hiçbir mermi isabet etmez. Kürtler bunu görerek, gecikmeyle atlara atlayıp, birkaç gün boyunca oğlanı kovalarlar. Oğlan gücü yettiği kadar kaçar, fakat Kürtlerin yaklaştığını görünce dağa çıkar ve artık ça­resinin kalmadığını görerek, Kürtlerin eline düşmemek niyetiyle, ölmek için kendisini büyük bir kayadan aşağıya atar. Kürtler, çaresiz çocuğun gözlerinin önünde cereyan eden tehlikeli kararını görüp, çocuğun artık parçalanmış olduğunu kabul ederek dönüp köylerine gider. Kürtlerden biri, çocuğun bu hareketi üstüne düşünür, bu ğoçağ (39) çocuğun cesedini görmeye karar verir ve çocuğa yaklaşınca, hayretler içinde onun ölmemiş olduğunu görür. Kürt’ü yanı başında gören çocuk, bir ümitsizlik çığlığı atar ve ona bakar. Kürt durup attıkları onca mermiden bir tanesinin dahi çocuğa değmemiş olduğunu görür. Çocuk, onların ellerine düşmemek için ölmek niyetiyle kendisini tekrar devasa zınardan (40) aşağı atar ve zarar görmez, çocuğun sadece bir dişi kırılır. Kürt bunu görerek, çocuğa mer­hamet eder ve kurtulmasını Allah’ın hikmetine bağlar. Çocuğu sakinleş­tirir, atma bindirir, köye getirir, itinayla bakar kendisine ve hiç kimseyi çocuğa dokundurmaz. Kürt mevsimlik göç için Khut’a doğru aşağı indi­ğinde, çocuğu, Muş’a yeni ulaşmış olan Rus ordusuna doğru yola koyar. Cesur çocuk şimdi Dzithankov köyünde yaşamaktadır.

Dırmerd köyünden Muşeğ, karısı ve dört çocuğuyla yakındaki tarlaya saklanır. Kürtler onları bulur ve adamı öldürüp, karısını çocuklarıyla birlikte götürürler. Kadını götüren Kürt’ün karısı, geceleyin Salo’ya (bu ka­dının ismi) kaçmasını, yoksa kendisinin de, çocuklarının da öldürüleceğini salık verir. Kadın şaşkınlık içindedir; ne yapsın, dört çocuğu birden nasıl kurtarsın? Düşünür ve iki büyük oğlunu (7 ve 10 yaşında) yanına alır, 2 ve 4 yaşındaki kızı ile oğlunu orda bırakır ve kaçar. Huştum köyüne gelirler, burada çok sayıda Ermeni kadını vardır. Bir süre burada kal­dıktan sonra, bir Kürt, alımlı ve güzel vücutlu Salo’yu kendisine almak ister. Kürt kadını alır, fakat Salo geceleyin teslim olmak istemez, bunun üzerine kuduran Kürt, kadını odanın tavanından iple asar ve asılı kadın öldüğünde kendisine haber versin diye kızını da bekçi diker, kendisi ise gidip uyur. Nasıl olursa, Salo’nun talihine ip kopar ve kadın kaçar, fakat bekçi kız, Salo’nun kaçışını uyuyan babasına haber verir. Kürt uyanır ve arkasından yetişerek talihsiz Salo’yu baltayla öldürür.

Su değirmenindeki çocuk

7 yaşında bir çocuk, kaçanlardan geri kalır. Çocuk tek başına dola­narak Muş yakınlarındaki bir su değirmenine varır. Çocuk bu değirmene girip tek başına burada yaşamaya başlar. Ot toplar altına serer, üstüne âlır ve tahtaların arasında saklanır. Çocuğun yiyeceği, değirmen taşının etrafında kalmış olan toprakla karışmış un artığı olur. Çocuk, un artıkları bittiğinde, insanlardan korkarak gündüzleri gözükmemeye çalışır, fakat geceleri şehre gider ve yiyecek bir şey ele geçirip yer. Kozaklar çocu­ğa tesadüfen değirmende rastlayıp yanlarına alarak şehre götürene kadar böyle yaşar. Yolda bazı tavuk tüyleri bulurlar ve buradan, çocuğun şe­hirden bir tavuk ele geçirdiği ve ateşi olmadığı için çiğ çiğ yediği ortaya çıkar.

Mucizevî çocuk

Dırmerd köyünden Abre’nin karısı Manişak, başka kadınlarla birlikte Dsığak köyünde yaşar. Rusların Muş’a geldiğini duyan Manişak, sekiz yaşındaki Azat’ı sırtına alıp gizlice Kürtlerin elinden Muş’a doğru kaçar. Kürtler bunu haber alınca kadının peşine düşer ve arkasından çok ateş eder, mermilerden hiçbiri kadına değmez, fakat küçük oğlu annesinin sırtında dört yerinden yara alır, – yüzünden, dirseğinden, bileğinden ve kuyruksokumundan, fakat hiçbiri öldürücü olmaz ve çocuk mucize eseri kurtulur. Tüm mermiler vücudunu zararsız yerlerden delip geçmiştir. Ya­ralı çocuk artık iyileşmiş ve Dzithankov köyünde yaşamaktadır.

Sasun (Sason) olayları

Anlatan, Sasun’un Gârmav köyünden Martiros Hamazaspyan Tumasyan (Tımo’nun Hamze’nin oğlu).

Savaş patlak verdikten sonra, diğer yerlerde söz edildiği gibi, ordu için erzak toplarlar. Silah talebi olur, fakat Sasunlular vermez. Asker ta­lebi ise olmaz. Türkiye’de anayasa kabul edildikten sonra genel kanuna istinaden asker istenir, fakat Sasunlular, son elli yılda 2-3 kere katledilmiş olduklarını ve asker verdikleri takdirde aileleri besleyecek çalışan el kalmayacağını öne sürerler, böylece Sasunlulardan normal zamanlarda asker alınmaz. Lâkin savaş başlayınca hamal bölüğü ve amaliya taburu adı altında erkekleri toplarlar.

Nisan 1915’te, Türk ordusu aşağıdan Manazkert’teki birliklerinin yardımına geldiğinde, Sasun’un birkaç köyü (Gârmav ve diğerleri) Bego’nun Evi (aşiret), Habe’nin oğlu Yusuf, Bışar Khalil Amar’m oğlu Haşan ve Havaz’ın oğlu Salim tarafından yağmalanır. Bu yağmadan sonra birçokları mallarıyla birlikte dağa, Şenık, Semai ve Muş’a yakın Havatarik köyüne çıkar. Orada bulundukları süre içinde, Muş’un ve ovanın güvenli olduğunu ve katliam olmadığım duyarlar. Birçoğu kadın ve ço­cuklarını Muş’a yollar ve kendileri dağda kalır. Vardavar’ın Pazar günün­de (temmuzda) Muş ve ovası katledilir. O gün için hazırlanmış yiyecek­ler yerli yerinde kalır, kurbanlar pişirilmiş, pilavın yağı eritilip üzerine konulmuştur. İki taraftan Muş’a saldırırlar, hem Murat Nehri, hem de Meğri Nehri tarafından ve toplarla şehri yıkarlar. Halk Kot’un Hacı’sı, Mıço’nun Mıkırtiç’i ve onun kardeşi Arşak’m liderliğinde direnir, fakat iki günlük direnişten sonra şehir top atışları altında düşer. Ele geçirdikle­rini evlere doldurup yakar, kaçanları ise kurşunlarlar. Sasun dağlarından inmiş olan tüm aileler de burada yok olur.

Muş’tan kaçanlar Antovk Dağı’na çıkar ve Sasun köylerinden gelip orada toplanmış olan yaklaşık 7-8 bin kişiye olanları haber verir. V[ahan] Papazyan ve arkadaşları ile Semai köyündeki Toros, Muşlu Mıkırtiç, Ali- canlı Tigran, Tsınorklu Petros, Mıkırtiç, Elo ve Khurşut’la birlikte Ruben (41) de burada bulunur.

Türk ordusu Sasun’u kuşatır. Vahan, ova halkıyla birlikte Kan Dağı’nda mevzilenir, Ruben ise arkadaşları ve askerleriyle Antovk’un mev­zilerini tutar. Ordu ve Hamidiyeler, Khianlı Süleyman Ağa’mn (Hamidiye’nin lideri) liderliğinde, her taraftan toplarla kuşatırlar. Kuşatılan halk 30-40 gün direnir, fakat İsro, Mıkırtiç ve diğer arkadaşları ile halktan da 3.000 kişi kadar öldürülünce, Ermeniler arasında yılgınlık baş göste­rir ve dağılmaya başlarlar. Ruben yaklaşık 20 kişiyle Papazyan’a katılır, oradan da 35 arkadaşıyla birlikte Rus ordusuna ulaşırlar. Papazyan, halk tarafından, gizlice kaçtığı, istese halktan binlercesini kendisiyle birlikte kurtarabileceği konusunda suçlanır.

Hükümet, kasım ayında, Ermenilere af emri çıkarır. Dağlarda saklananlar ve farklı yerlere sığınmış olanlar, aileleriyle birlikte gelip Muş’a dolar. Dört gün sonra bunun bir kandırmaca olduğu ortaya çıkar. Kadın­ları evlere doldurup yakarlar; erkekleri ise zorla çalıştırırlar. Şehirdeki yıkıntılar arasında çalıştırıp, kalan değerli eşyaları çıkarttırırlar – ev eş­yaları, halılar, kap-kaçak, ziynet eşyaları, altın vs. Bu çalışma esnasında birçoğu tekrar kaçıp dağlara çıkmayı başarır.

Katliamlardan sonra kurtulan erkekler Antovk Dağı’nda kalır, yer altı khıştileri (42) kurar ve ısınmak için odun yakarak günlerini bunların içinde geçirir, fakat kimsenin görmemesi için gündüz değil, sadece geceleri. Bazıları, tanıdık Kürtlerin yanma gidip rençperlik yaparak kışı geçirir, diğerleri ise, tanıdık köylerden biraz un, lor peyniri, ekmek alıp, Gelieguzan ormanlarında bu şekilde yaşarlar. Dağda yaşayanların yiyecek sıkıntısı had safhaya ulaştığında, bazıları cesetlerin etini kavurma yapıp yer ve birçoğu bu etten ölür. Müdür Talib Efendinin, Gelieguzan’a gelip hâlâ dağda sığınmacıların var olduğunu öğrendiği Ocak (1916) ayına kadar böylece yaşarlar. Tam da o günlerde Rus ordusu Muş’u ele geçirir ve Talib, adamlarıyla birlikte Siirt’e kaçar. Kaçaklar kurtulur ve Muş’a gelirler.

Yağmalanan ve katledilen köyler şunlardır:

Gârmav – 55 hane, Kop – 75 hane, İrtsan – 30 hane, Tapık – 50 hane (30 hane Ermeni, 20 hane Kürt), Şuşnamerik – 42 hane, Geğaşen – 40 hane, Semai – 100 hane, Şenık – 105 hane (43), Gelieguzan – 700 hane, Ağbi – 200 hane (44), Hertink – 100 hane, Sıpğank – 40 hane, Yeğgard – 30 hane, Talvorik – 80 hane, Parkh – 50 hane, Hakmank – 60 hane, Tıvalink – 40 hane, Hıluğink – 70 hane, Hartk – 50 hane, Hoşnut – 20 hane, Korakhu – 30 hane, Artğu – 20 hane, Artik – 30 hane, Harkork – 35 hane, Kırdamank

– 25 hane, Gömer – 30 hane, Hosner – 25 hane, Kistağ – 30 hane, Havgonk – 35 hane, Tatank – 40 hane, Çırtnik – 70 hane, Mışgeğ – 100 hane, Khındzorik – 50 hane, Talhur – 40 hane, Taruk – 70 hane, Pısank – 30 hane,

Gorınkes – 25 hane, Khodzdsıvank – 35 hane, Mıkting (Gevorg Çavuş’un köyü) – 110 hane, Batsi – 50 hane, Berm – 180 hane, Galie-Gisonma – 35 hane, İşkhındzor – 100 hane (45), Aliantsik – 75 hane, Gâliemsur – 50 hane.

Yıkılan kutsal mekânlar şunlardır:

Surb Ağberik, Gomots Vank, Khodzdsıvank, Sıpağana Vank ve Surb Karapet Manastırı. Öldürülen din adamları şunlardır: Surb Ağberik’in ra­hibi Hakob Vardapet, Gomots Vank’tan (46) Stepan Vardapet ve Sıpağana Vank papazı (adını hatırlamıyor). Her köyün bir kilisesi varmış. 10 kadar okul da yıkılmış ve talebeler öğretmenlerle birlikte katledilmiştir.

Halkın bir kısmı, çoğunlukla kadın ve çocuk, Diyarbakır’a tehcir edilir. Kürtler, bazı erkekleri hizmetkâr olarak yanlarına almış olmakla birlikte, hükümet görevlileri bu insanların Ermeni olduklarını duyunca, bu adamlar da öldürülür.

Halkın kalan kısmı Kafkasya, Muş-Khınus-Karakilise-Kağzıvan-Koğb-Talin ve Aleksandrapol’un ilk gıda istasyonu olan Sogütli köyüne, oradan da yerleşmek niyetiyle Şirak’m köylerine dağılır.

Sasun hakkında yeni ekler

Anlatan, Dahalayse köyünden Gabriel Gandilyan Şaroyan’dır.

Türkler, Muş ve ovasını katlettikten sonra, Sasun’un köylerinde katliama başlarlar. Köylerde bulunan erkekler kılıçtan geçirilir, kadın ve çocuklar ise gruplar halinde evlerde yakılır. Anlatanın ailesi 20 kişiden müteşekkil olup, sadece 8 kişi kurtulmuştur. Devlet tarafından verilen bir emre göre, Ermenileri saklayan Kürtlerin önce kendileri, daha sonra da sakladıkları Ermeniler katledilecektir. Böylece, hem ordu, hem de yerli Kürtler acımasızca Ermenileri öldürür.

Katledilen köyler şunlardır: Aşağı Sasun’dan: Dahalayse, Sinamirg, Mamik, Havatorik. Yukarı Sasun’dan: Kop, Gârmav, İrtsank, Tapık, Geğaşen, Şuşnamerik, Semai, Şenik, Hitink, Ağbi, Mıktink, Gelieguzan, Gelignıman, Gelimısur, Talvorik, Sıpağank, Khındzdsıvank, Hardk, Hoş­nut, Parkh, Dıvalenk, Hakmank, Hıloğink, Tıting, Harkork. Bu köylerden sadece Khodzdsıvank ve Tapık’ta Kürtler ve Ermeniler karışık yaşamak­taydı, diğerleri ise sırf Ermeni köyleriydi. En büyük köyde 200, en kü­çüğünde ise 30 hane vardı. En büyük ev 35-40, en küçüğü ise 7 kişiden oluşuyordu.

Ortalama olarak, köylerde zengin ve fakirlerin varlıkları aşağıda gösterildiği çapta gibidir:

Zengin: 60 baş sığır, 5 at, 1.000 baş koyun, 250 arı kovanı.

Fakir: 10 baş sığır, 50 baş koyun, 10 arı kovanı.

Yıllık ürün

Buğday, arpa, keten, darı, gılgıl, mercimek ve nohut.

Zengin – 50 kila1, 50 kİ., 6 kİ., 100 kİ., 100 kİ., 10 kila.

Fakir – 5 kila, 3 kİ., 2 kİ., 20 kİ., 10 kİ., 4 kila.

Sasun’da katliam yapanlar düzenli ordu birlikleri ve aşiretlerdir, bunların başında Balak aşiretinden Şenıstanlı Sado, Aveysli Selim, Hacı Fero, Hacı Musa Bey, Khan Avduli aşireti, Khian, Bakran, Laçkan, Rış- tun, Bıdır aşireti vs.

Katliamdan kurtulan kadın ve çocuklar esir alınır ve Müslümanlaştırılır. Birçokları ölümden kurtulmak amacıyla Müslümanlığı kabul eder, fakat fırsat bulduklarında kaçıp kurtulurlar.

Derleyen: Papaz Grigor Ter Grigoryan

25 Ocak 1917

Dzithankov

E MA, fon 227, liste 1, dosya 480, yapraklar 1-10 arka yüzü, orijinal, el yazısı.

i Bir kila bizim 5 kotumuz olup, 10 puta eşdeğerdir.