TERCAN KAZASI

GAREGİN TURİKYAN’IN, ERZURUM SANCAĞININ TERCAN KAZASIN­DAKİ DURUM, ERMENİLERİN TEHCİRİ VE KATLEDİLMELERİYLE İL­GİLİ TANIKLIĞI

Tercan kazasının eski zamanlardaki adı Heni’ymiş. Bağır Baba, Khoşan, Höbek, Arduçlu ve Keşiş Dağı olarak anılan yüksek dağla­rın arasında, çok sayıda konik tepeler ve birbirini takip eden vadiler bölgesi olan Tercan’ın sınırları, kuzeydoğuda Aşkale, kuzeyde Baberd, batıda Yerzınka, güneyde Guzulçan ve güneydoğuda Kıği kazalarıdır. Yeprat, Aşkala’yı sağ tarafına alıp, Mamakhatun’un önünden geçerek Tercan’ın vadilerini keser, bazen dolambaçlı ve sakin, bazen de coş­kun, Galaban veya Sansa Deresi olarak anılan uzun bir vadiden koca Bağır Baba Dağı’nın kuzey eteklerini yalayarak geçer. Bölgenin alanı, kuzeyden güneye doğru seksen beş, doğudan batıya doğru ise yüz on verst çapındadır.

Dağların yamaçlarında bulunan köylerde hava ve su sağlıklı ve iyidir, Yeprat’m kıyılarında ise sağlıksızdır, özellikle de yazın. Bunun esas ne­deni, bölgenin ağaçlardan yoksun olmasıdır.

Ülkedeki dağlarda petrol ve taşkömürü madenleri, soğuk maden su­ları bulunmaktadır. Bagariç, Varduk ve Gomdzor köylerinde bulunan tuz madenlerinden üçü halen kullanılmakta, üçü de kapalıdır. Eski bir mi­marî eseri örneği olan Goter veya Kütir Köprüsü, eski Kütir veya Goter şehrinin harabeleri önünde bulunmakta ve sol tarafında, üç verst uzağın­da, aynı isimle anılan virane köy yer almaktadır.

Dsağgar köyündeki eski bir kilisenin şapeli günümüze kadar ayakta­dır. Eski bir eser olmakla birlikte, üzerinde yazılar olmadığından dolayı Ermeni, Yunan veya Roma eseri olup olmadığını tespit etmek mümkün değildir. Ermeni köylüsü her zaman bu yapıya sahip çıkmış, kendi kutsal mekânı olarak kabul etmiş ve yıllar boyu sayısız mum yakmıştır orada.

Tercan, büyük miktarda buğday üreterek çevre bölgelere, Yerzınka, Erzurum, Khuzulçan ve Kıği’ye ihraç etmektedir. Tercan, geniş çayırlar ve otlaklara sahip olmuş, köylülerin çok sayıda koyunu ve ineği, atları, sığırları, camızları bulunmuştur. Bölgede genellikle kağnılarla nakliye yapılmıştır.

Arıcılık bazı köylerde son derece gelişmişti ve bin arı kovanı sahibi olanlar vardı, tabii ki eski metotla. Bu bölgede yeni metotla arıcılık uy­gulansaydı netice dörde katlanabilirdi.

Bölge elverişli, verimli ve geniş topraklara sahip olmasına rağmen, özellikle meyve ağacı ekimine önem verilmemiş olması hayrete şayandır. Ülke ağaçtan ve güzellikten yoksun olup, tek güzelliği Fırat’ın dolam­baçlı akışı olduğundan, sonbaharda ve kışın gözlere, bir uçtan bir uca işlenmemiş intibası uyandırmaktadır.

Bölgenin başlıca köyleri Bagariç, Piriz, Goter, Hoğik ve Sarığaya’dır.

Mamakhatun yerleşimi, birkaç konik kayanın eteğinde, nehrin diğer kıyısındaki 500 evden oluşmaktaydı. Burada yaşayan az sayıdaki Ermeni genellikle tüccar ve zanaatkârdı. Mamakhatun’un dinî önderliği, kilisesi ve okulu yerle bir edilmiştir.

Bölge Ermenileri kültürel açıdan geri kalmış olmalarına rağmen, tüm köylerde okullar vardı, fakat eski metotla eğitim verdiklerinden dolayı halkın yüzde 15’i ancak okur-yazar olarak kabul edilebilirdi.

Tercan bölgesinin tüm köylerini gezdim ve büyük bir kısmını tahrip edilmiş olarak buldum. Kiliselerden sadece Piriz, Dsağgar ve Aprank’ın (1) kiliselerini ayakta buldum. Bunların tüm taşınır malları, kitapları ve kut­sal kapları yağmalanmıştır. Elyazması İncillerden birini, karşılıksız ve samimi çabalarla Kürtlerden ele geçirmiş olan Khazakh köyünden ihtiyar Gazar bana teslim etti.

Ermeni Kilisesi, tüm bölgelerde olduğu gibi, bu bölgede de büyük oranda zarar görmüştür, toprakları resmî belgesiz, şu veya bu Tercanlınm şahitliğine kalmaktadır.

Surb Davit Manastırı: Aparank köyü sınırlarında, bir tepenin üzerinde, güzel konumuyla bölgenin güney düzlükleri, tepeleri ve dağlarını gören tahkimatlı bir manastırdır. Surb Karapet adlı tek kiliseli, içinde azizin me­zarının bulunduğu Surb Davit adlı bir şapele sahiptir. Manastır, 150 artavar toprağa sahiptir. On kadar odası tahrip edilmiştir, sadece dış duvarlarıyla kilise ve şapel ayaktadır. Manastır yağmalanmış, tüm malları, 150 koyu­nu, yüz kadar ineği, sığırları ve camızları ganimet olarak götürülmüştür.

Bu manastırın kayıt defterleriyle ilgili bilgileri, şimdi Karin Ova­sı’nm Çiftlik köyünde yaşayan son manastır başrahibi, Taru köyünden [Ter] Grigor Ğazaryan ile Dsağgarlı Galust Voskanyan’dan elde etmek mümkündür. Onlar manastırı yağmalayanlar hakkında da bilgi verebilir.

Sayıları, savaştan önce 10-11.000 [kişiyi bulan] Tercan Ermenileri, bazıları sadece Ermenilerle meskûn, bazıları ise Türklerle karışık, Kızıl­baş Kürtlerle çevrelenmiş olan otuz kadar köyleriyle Tercan Platosu’nun merkezî kısımlarını tutmaktaydı. Tercanlılar genelde çiftçi olmuş, kadın erkek eşit oranda çalışmıştır. Tercanlı kadın, kocasına eşit üreten eldir, fakat son derece utangaç olduğundan dolayı, ekonomi işlerinden uzaktır.

Tercanlının, büyük kısmı Romanya, Bulgaristan ve küçük kısmı Rus­ya ve Amerika’da bulunan binin üzerinde gurbetçisi vardı.

Tehcir ve katliam 1 Mayıs 1915’te başlamış ve aynı ayın 17-18’inde son bulmuştur.

Tercan halkının bir kısmı Götür Köprüsü yakınında katledilip suya atılmış, kalanları ise Yeprat boyunca, Yerzınka’nın batı kısmındaki Ka- makh Vadisi’nde. Görgü tanıklarına istinaden, Babert’ten tehcir edilen ve hükümet tarafından kendilerine kırk araba tahsis edilen halkın bir kısmı Götür Köprüsü yakınında, önceden hazırlanmış çeteler tarafından saldı­rıya uğramış ve hiçbirine aman verilmeyerek tümü de katledilmiştir. Kur­tulan Tercan halkının anlattığına göre, Erzurum Ovası ile Basen yerlisi olan Ermenilerin büyük bir kısmı gözlerinin önünde, Mamakhatun’dan başlayarak, Kamakh Vadisi’ne kadar katledilmiştir.

Katliamlarda başlıca rol üstlenenler, Yeriza şehri yöneticisi Memduh Beg, Balaban aşireti reisi Gülo Ağa, Kamakhlı Khalit Beg’dir (Osmanlı meclisi üyesi). Mamakhatun’dan Kamakh’ın sınırlarına kadar ifa edilen kat­liam ve korkunç sahnelerinin canavarca planını hazırlayıp şu veya bu bar­barı, barbarlıklarını ikiye ve dörde katlamaya teşvik eden bunlar olmuştur.

Mamakhatun’un polis müdürü Khayri Beg, arkadaşı polis Mehmet Efendi, Kurişan aşiretinden Memiş Ağa, Semikli Mustafa’nın oğlu Boy Beg, Erzurumlu Çadırcı Ali Beg ve Vali Tevfik Efendi de önemli iş gör­müşlerdir.

Kışdım’da yaşayan Gülo Ağa’nın akrabası İsmail Efendi, Cabrumlu 110 yaşında bir vahşi hayvan olan Molla Veli ve üç oğlu, Bagariç köyün­den Hilmi Ağa, Pirizli Emin’in oğlu Hacı, Basenli Arslan Beg, ayrı ayrı çeteler kiralayıp görülmemiş vahşet gerçekleştirmişlerdir.

Yerel kiliselerden birini Pirizli Ermeni gençlerin eliyle yıktırmış, bir diğer Ermeni gencinin eline tüfek verip başka bir Ermeni’yi öldürmesi için tehdit etmiş ve amaçlarına ulaşmışlardır.

Katliamların yöneticileri ve güruhu idare edenler Mırik Komlu Yu­suf, Khumlarlı Lavlav’ın oğlu Ali ve arkadaşı Haşan Çavuş, Erzurum­lu kahve sahibi Kâmil, Aprank köyünden muhtar Mevlut ve arkadaşı, Mırvıntseli Mahmut, Taru köyünden Memed Ağa ve Kharkhin köyün­den Hafif, Göydşeli Mustafa, Gurğor beylerinden Fazlı, Yahudi, Hafız ve insanlık dışı veya vahşi hiçbir yöntemden geri kalmamış olan daha başkaları olmuştur.

Bu verileri sunan, Aprank köyünden Martiros Teroyan, Mamakha- tun’un düşmesine kadar fırıncı olarak çalışıp her şeyi gözleriyle görmüş ve düşüşünden 48 saat önce, muzaffer Rus ordularının girişine kadar, kaçmıştır. Bay Teroyan, Karin episkoposu tarafından, yerel dinî önder vekili Papaz Rafayel Sahakyan’a (2) (Gotirli) yollamış olduğu ve aşağıda içeriğini sunduğumuz telgraftan söz etmektedir.

“Karin, Nisan 25, 1915.

Basen’in Hertev’inden 50 hane yola çıktı, bölgenizde sığınmalarını sağlayın.

Episkopos Sımbat Saadetyan”

Martiros Teroyan ekler.

“1 Mayıs’ta, Hertev göçmenleri daha ulaşmadan, Erzurum Ovası’nın Topal Çavuş mültecileri Mamakhatun’a geldi ve katledildi.”

Böylelikle, Basen’den, Karin’den ve Baberd’den gelenlerin acı ve eziyetlerle katledilmesini gören ve yaşayan Tercanlının kendisi de binlercesiyle katledildi. Binlerce kadın ve çocuk, hükümet askerlerinin, zaptiyerin ve utanmaz yüksek rütbeli subayların korumasına haiz olan ve on­lardan emir alan kudurmuş Türk ve Kürt başıbozuk güruhlarından oluşan çetelerin eline düşmemek için kendilerini suya attı.

Yeprat, Hoğek köyü yakınlarındaki eski köprüden itibaren, binlerce çocuk ve genç kadının cansız bedenlerini, sevdikleri ve canlarının parça­ları kardeşleri, kocaları ve babalarının kanıyla karıştırarak sürüklemiştir. Tehcir edilen küçük kesim ise Kuruçay, Malatya, Arapkir ve Kharbert, Yerzınka Vadisi’nden geçirilip, Kemah Boğazı’na yönlendirilmiştir. Ka­rin vilayetinin diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında, Tercan’ı en şanslısı olarak kabul etmek gerekir, çünkü evlatlarından 2.500 kadarı, her türlü eziyet ve işkencelere katlandıktan sonra, şimdi vatan topraklarında, yirmi beş viran köyde yaşamaktadır.

Gönüllü gruplarda bulunan Tercanlılar ve gurbetten dönenler, sevdikleriyle birlikte, milli geleneklerinin inatçı taraftarı olan, yirmi binin üzerinde bir rakam oluşturmaktadır. Her türlü zorluğa dayanarak, bölgeyi peyderpey mamur hale getirerek, köyleri tekrar inşa etmeye karar ver­mişlerdir. Kendilerine tohum, sığır günlük ihtiyacının yüzde ellisi veril­diğinde, çabuk ayağa kalkacaktır.

Onlara tohumluk ve sığır verin. Ertesi yıl, aziz sabanı ve verimli tar­laları sayesinde, iki-üç bin kişinin tahılını elde edeceklerdir.

EMA, fon 227, liste 1, dosya 458, yapraklar 1-6, orijinal, el yazısı.