Genellemeler daima kolay fakat yanıltıcıdır. Erkeklerin tecavüzcü yaradılışı tabii ki buraya mahsus değil. Yine de bu toprağın fıtratını hatırlamak öğretici; bilhassa soykırımın yüzüncü yılında. Soykırım ve harp esnasında zaten korumasız olanlara tecavüz yaygın ve yoğundur. Halep’te 1922-1927 yıllarında hizmet vermiş Koruma Evi’ne, çoğu seks ve hizmet köleliğinden kaçarak sığınabilmiş bahtı kara 1484 Ermeni kadın, kız ve oğlan çocuğunun hikâyeleri Cenevre’de Cemiyet-i Akvam arşivinde bulunuyor. Danimarkalı misyoner Karen Jeppe’nin girişimiyle kurulan Ev’in kayıtlarından 600’ü şurada: (www.armenocide.de/armenocide/orphan-children.nsf!OpenDatabase) Hikâyeleri Dicle Akar sabırla Türkçeye çeviriyor. İşte üçü:
“Urfa Siverekli 30 yaşındaki Elmas Bağsaryan üç çocuğu ve annesiyle sürgün edildiğinde kocası Türk ordusunda askerdi. Sürgün kafilesi Siverek’e ulaştığında artık kucağında taşıyamadığı çocuklarından birisini yolda bırakmak zorunda kaldı. Siverek’e altı saat mesafedeki Cezire kasabasına geldiklerinde çocuklarını taşımaktan bitap düştüğünden ikinci çocuğunu da yolda bırakmak zorunda kaldı. Bu esnada bir Kürt onu köyüne götürdü. Onunla evlenmek istiyordu fakat O korunma talebiyle devlete sığındı. Köydeki bir Türk görevli onu evine götürdü. Onun da niyetinin aynı olduğunu anlayınca büyük hayal kırıklığı yaşadı. Onunla evlendi. Bir kaç gün sonra adam son çocuğunu da kendisinden alıp nehre attı. Onu çocuğunun katili ile yaşamak zorunda bırakan hazin bir kaderi vardı. Yedi ay boyunca o memurun evinde mahkûm gibi alıkoyuldu. Daha sonra memur iş için Mardin’e gittiğinde kaçtı ve Savur’a gitti. Orada zengin bir Türk’ün evinde hizmetçi olarak kalabileceği bir yer buldu. Altı yıl burada çalıştı. Bundan yaklaşık iki yıl önce Halep’te olan kocasından haber aldı. Sınırı geçebileceği umuduyla derhal kaçtı fakat Türk askerleri tarafından yakalanıp Mardin’e geri gönderildi. Orada tarım müdürünün hizmetçisi olup iki yıl daha kaldı. Bir Ermeni rahibin ona maddî yardımda bulunması sayesinde Hasiçi’ye gitmeyi başardı. Oradaki görevlimiz kendisini karşıladı ve onu bize gönderdi.”
“Tekirdağlı 19 yaşındaki Mayrig Arınenag Dudura ebeveyni, erkek ve kız kardeşi ile birlikte Musul yönüne doğru sürüldü. Yolda babası öldürüldü, annesi Araplarca alıkoyuldu, erkek kardeşi hayatını kurtarmak için kaçtı. Kız kardeşi ile kafilenin şehrin dışında kamp kurduğu Musul’a ulaştı. Giderek Arap ve Kürtlerin saldırılarına maruz kaldılar ve kardeşiyle Kürtlerin eline geçti. Mayrig Cebbur aşiretine mensup Sultan el Ali adlı bir adamla oniki yıl yaşadı. Büyüdüğünde efendisi onu bir araba, iki inek ve 12 Türk lirasına değiştirdi. Hasiçi’deki görevlimiz Mayrig hakkında duyum aldı fakat zavallı kıza yardım edemedi. Bir gün tehlikeyi göze aldı ve Savage aşiretinin içine gitti ancak çok geç kalmıştı çünkü kız beş günlük evli idi. Buna rağmen onun kaçışını ve bize gönderilmesini başardı.”
“18 yaşındaki Varde Katçe’nin babası Ermeni katliamlarının başında öldürüldü. Varde Resülayn’a sürüldü. Mardin’li bir jandarma onu evine aldı, birkaç gün tuttuktan sonra onu kendisiyle zorla evlenecek olan bir Türk yetkiliye sattı. (…) Yardım edecek kimsesi olmadığından kendi milletine dönmek istese de kaçamıyordu. Bir keresinde kocası Ankara’ya gitmesi için emir aldı, Varde’yi evde bıraktı ve gitti. Onun yokluğunda bir kaç kez Ermeni rahibi gördü rahip yardım edeceği sözü verdi. Rahip bir katırcı ile gerekli hazırlıkları yaptı ve onu Hasiçi’deki görevlimize yolladı. Oradan bize gönderildi.”
“Fıtratın” daha yakın zamandaki bir tezahürü Niyazi Kızılyürek’in Yeni Düzen’de aktardığı Kıbrıs harekâtı esnasındaki tecavüzlerin tüyler ürpertici tanıklıklarında okunabilir.
Kaynak: taraf.com.tr