Malum, HDP’nin doğuşuyla birlikte, bunun Kürt siyasi hareketinin Türkiyelileşmesi için bir fırsat olduğundan bahsedildi, ediliyor. Aslında önemli ve olumlu olarak değerlendirilebilecek bir sürece denk gelen bu tabirin, son zamanlarda çok yanlış bir tanım veya imayla kullanıldığına şahit oluyoruz. Kimilerinin söylediklerinden, HDP’nin Türkiye siyasetinin ortalamasına yaklaştığı, bu siyaset ortamının önkabullerini benimsediği ölçüde Türkiyelileşeceği gibi bir sonuç çıkıyor. Halbuki Türkiyelileşme, anaakım siyasetin değerlerine intisap etmek, onun dilini, sembollerini ve yaklaşımını benimsemek demek değildir; ona olsa olsa asimilasyon derler. Kaldı ki, HDP (ondan önce de Kürt siyasetinin diğer partileri) kendilerinin varlık sebebi olan siyasi yanlışları neden benimsesinler? HDP’nin bir varlık sebebi varsa, o da o yanlışları düzeltmeye çalışmaktır, değişimdir, geri kalana benzemek değil. Bunu talep edenler aslında HDP’den, Türkiye siyasetinin, devlet ideolojisinin temel değerlerinin bir aracı olmasını, bunları Kürt bölgelerinde yaymasını bekliyorlar ama bunun eşyanın tabiatına aykırı olduğunun farkındalar mı, o belli değil.
Peki, Türkiyelileşmeyi nasıl anlamak lazım? Bana göre bu, her şeyden önce, ülkenin bütün bölgelerine, halklarına, kimliklerine, ihtiyaçlarına hitap edebilme, diyalog kurabilme ve bunun için gerekli kanalları açabilme, söylemleri üretebilme meselesidir. (Dolayısıyla, bu anlamda örneğin MHP ve CHP de Türkiyelileşmesi gereken partilerdir.) Değişime dair onlara da söyleyecek bir sözünün olabilmesi demektir. Örneğin, HDP yetkililerinin, , yerinden yönetimi ülkenin sadece bir kısmı için değil hepsi için istediklerinin altını çizmeleri bu türden bir hareket olarak okunabilir. Bir İzmirliye, Antalyalıya da yerinden yönetimi anlatabilecek imkân ve kanalları geliştirmek lazım. Tabii, bunların temel bir gereği olarak, Türkiyelileşmek demek ülkenin her yerinde fiziksel olarak var olabilmek demektir. Dolayısıyla, HDP’nin Türkiyelileşmesinin önündeki en büyük engellerden biri de, çeşitli yerlerde bu partinin il ve ilçe binalarına sık sık yapılan fiziki saldırılardır. Hem HDP’nin Türkiyelileşmesini istemek, hem de bu saldırılara göz yummak, onları normalleştirmek, görmezden gelmek, çelişkili bir tutuma işaret eder.
Tabii, Türkiyelileşmenin bir göstergesi de seçimlerde aldığınız oyların bölgesel dağılımıdır. Son seçimlere kadar AKP bu anlamda en ‘Türkiyeli’ partiydi ama çok konuşulan yanlışları yüzünden bu özelliği büyük yara aldı. Yanlışlarında ısrar ettiğine bakılırsa, Kürt illerindeki varlığını daha da kaybedecek gibi duruyor. Buna karşılık, HDP son seçimlerde oy dağılımı açısından Türkiyelileşme konusunda epey bir yol kat etti. İşte Türkiye siyaseti açısından sağlıklı olan budur. HDP, Türkiye’nin doğusuyla batısını birleştirmeye aday bir kurumdur. Dolayısıyla, 1 Kasım seçimlerinde değişen bir şey yok. Gene HDP’nin barajı geçmesi ve oylarını mümkün olduğu kadar artırması hayati. Anketlerin ne dediğini bir kenara koyarak, HDP’nin her bir oya ihtiyaç duyduğunu unutmamak gerekir. En riskli davranış, nasıl olsa barajı geçtiği zannıyla gevşemektir. 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı geçmemesinin yaratacağı sıkıntılara dair ne söylediysek, hepsi 1 Kasım seçimleri için de geçerli. Üstüne üstlük, son iki aydır özellikle AKP ve MHP’nin, HDP’yi, aldığı oy oranı ve milletvekili sayısına rağmen marjinalleştirme çabaları sandıkta yansımasını bulursa, bu daha derin bir kopuşun yolunu açacaktır. HDP’yi Türkiye siyasetinin içinde tutmak, yani Türkiyelileşmesine destek vermek açısından, önümüzdeki seçimlerde de ona oy vermek hayati bir önemi haizdir.
Levent Tüzel notu: HDP’nin seçim hükümetinde yer alacağına dair açıklamasına rağmen, Levent Tüzel’in bakanlık teklifini kabul etmemesi doğru değildi. Efendim, EMEP HDP’nin bileşeni değilmiş, iki parti ittifak yapmış… İyi de, seçim hükümetinde yer alma kararının doğruluğu yanlışlığı bir yana, bu mesele tartışılmadı mı? O zaman EMEP’in ve Tüzel’in tavrı ne oldu? Bu karara katılmadıklarını, dolayısıyla Tüzel veya başka bir partiliye bakanlık teklifi yapılırsa kabul etmeyeceklerini açıkladılar mı? Ayrıca, neden Davutoğlu’nun özellikle Tüzel’e teklif götürdüğü hiç düşünüldü mü? Madem Tüzel gerektiği anda HDP’li değil EMEP’li gibi davranmayı tercih etti, kendi açısından etik olan, önümüzdeki seçimlerde HDP’den milletvekili adayı olmamasıdır kanımca.
Kaynak: agos.com.tr