Ayda Erbal/Erdem Özgül: Sorumluluk, “Kahramanlik” ve Sırrı Süreyya Önder

Ahmet Insel’in 26 Nisan 2011 tarihli Radikal yazisinin basligi Katilden Milli Kahraman Olur Mu?[4] diye soruyordu. Taner Akçam’in 1996 yilindan bu yana yazdigi eserlerinden anladigimiz kadariyla katilden kahraman olmasi bir istisna degil hatta neredeyse esyanin tabiatindan olmustur. Isin ilginç tarafi muktedirin bilinçalti da her yerde benzer çalisir, katile direnisin sembolü[5] muktedirin elinde baska bir katledilmenin mesrulastirilmasina bile malzeme olabilir. Amerikan SEAL kuvvetlerinin Osama Bin Ladin’i öldürdüklerini iddia ettikleri operasyonun adini Geronimo koymus olmalari gibi… Beyaz adam dünya üzerinden kendisi gibi olmayani yok etmekle yetinemeyip, tarihinin cinai sayfalarina yenilerini eklerken bilinçaltinda hep en eski ve en büyük suçunu isler durur, inkar edilemeyecek olan bir yerden gelip muktediri bulur. Bunda belki de özellikle karsilastirmali dünya tarihi düsünüldügünde pek de sasiracak bir sey yoktur. Ancak bizi sasirtan bu katillerden kahraman yaratma kervanina Sirri Süreyya Önder’in de katilmis olmasidir.

17 Eylül 2010 tarihinde 24 Haber Kanali’nda yayinlanmis ‘Kafa Dengi’ adindaki programininternette tesadüfen rastladigimiz videosu tirnak içinde Önder’e ait “Devletin Salih Mirzabeyoglu’na olan kin ve düsmanligi son bulmali” yazisiyla basliyor. Metris Cezaevine 27 Ocak 2000 tarihinde düzenlenen bir askeri operasyon ve sonrasi süreçte IBDA-C lideri Mirzabeyoglu ve arkadaslari da devlet zulmünden en az Sirri Süreyya Önder kadar pay almislardir.[6] Dolayisiyla hem devlet zulmüne karsi ortak hissiyat içinde olmaktan hem deiskenceye siyaseten karsi olmaktan Sirri Süreyya Önder’in Mirzabeyoglu’na yapilanlara son verilmesini istemesinde anormal bir durum yoktur. Ancak programin ilerleyen dakikalarindaSirri Süreyya Önder tarih hocaligina soyunarak konuyu Mirzabeyoglu’nun dedesine ve devletin ettigi zulme baglarken su sözleri ediyor:

“Simdi Haci Musa bey diye birisi vardir bizim tarihimizde, bu ülkenin tarihinde. Bir Kürttür, Mutki asiretinin liderlerindendir, Salih Mirzabeyoglu’nun da büyük büyük dedelerinden biridir, simdi bu Kürt isyanlarindan birinde kendisine siginan birini vermemek ugruna devlet tarafindan hemen hasim ilan ediliyor ve Haci Musa Bey de muazzam bir direnis ve yigitlik gösteriyor vermiyor, teslim etmiyor. Çember, etrafindaki çemberi daraltiyorlar ve çocuguyla beraber, yegeniyle beraber, daga çikmak zorunda kaliyor, devlet bunu dagda öldürüyor, “.[7]

Sirri Süreyya’nin burada tam olarak tarihi nasil bir degil iki kere çarpittigini anlamak için bir kaç sey bilmek gerekiyor. Birincisi Haci Musa’nin kim oldugu, ikincisi Sirri Süreyya Önder’in kaynak olarak aldigi Mirzabeyoglu’nun Tilki Günlügü adli kitabinda konunun nasil islendigi.

HACI MUSA KIMDIR?

Haci Musa Kronolojisi

Naksibendi tarikatinin ileri gelenlerinden Haci Musa Bey -kimileri ona Kürt Musa da der, Sirri Süreyya Önder’in de belirttigi üzere IBDA-C Lideri Salih Mirzabeyoglu’nun[8] büyük dedesidir. Haci Musa’yi torununun bakis açisiyla tanimak için Mirzabeyoglu’nun Tilki Günlügü[9] adli eserine bir gözatmak gerekiyor. Mirzabeyoglu soyagacini su abartili cümlelerle çikariyor:

“Mutkî Asireti Reisi Haci Musa Bey, onun oglu Izzet Bey, onun oglu Haci Muammer Bey, onun oglu Salih Mirzabeyoglu… Büyük sahabî, «Seyf-ül Islâm-Islâmin kilici» lâkabli Halid bin Velid Hazretlerine kadar bir secere… Oradan gelen bir kolun yataklandigi yerdir Mus!.. ….. Baba soyum, «Allah’in çekilmis kilici» diye anilan, büyük sahabi Halid bin Velid Hazretlerine dayanir… Mûsâ deyince… Efsanevî bir yigitlik sahsiyeti olan, dedem Izzet Bey’in babasi ve Mirza Bey’in oglu Mûsâ Bey… “.[10]

Bu, Mirzabeyoglu’nun anlattigi Musa Bey’dir, diger bir deyisle simdiye kadar okudugumuz Musa Bey bir “dava adami”, bir “kahraman”dir. Oysa Mirzabeyoglu’nun övündügü Haci Musa Bey Kürt tarihçileri de dahil ciddi arastirmacilarinin hiçbirisi tarafindan bir kahraman olarak kabul edilmez[11]. Onun acimasizligi bugüne kadar basta Recep Marasli, Mehmet Emin Bozarslan ve Naci Kutlay olmak üzere bir çok Kürt entelektüeli tarafindan da defalarca konu edilmis, elestirilmistir. Haci Musa Bey kimdir bilmeyenler için Naci Kutlay’dan okuyalim:

“Kürt feodallerinden bazilari bu karsitligi ileri götürmediler, ancak kimileri de kan düsmanligi noktasina tasidilar. Muslu Haci Musa Bey bunlardan biridir. Mirza Bey’in ogludur Musa Bey. Kasim ve Nuh adinda kardesleri var. Ermenilere yaptiklari baskiyla ünlüdür. Ermeni papazin yegeni Kaspartin (sic) kizi Guloya (Gülizar) yaptiklarina Avrupali devletler karsi çiktilar….. Haci Musa ve Nuh Bey’ler Seyh Sait Isyani’ndan sonra Suriye’ye kaçtilar. Haci Musa orada hastalanarak öldü ve kardesi Nuh Bey, birlikte Türkiye’ye geçmekte olduklari Kör Hüseyin Pasa’yi öldürüp, kesilen basini Van Kolordu kumandanina teslim ederek kurtuldu. Yillar sonra Hüseyin Pasa’nin torunu da Mus Camisi’nin önünde Nuh Bey’i öldürdü. Serhat bölgesinde Ermeni karsitligi ve katliaminin alt yapi taslarindan biri de bu olaydir.”[12]

Naci Kutlay ayni zamanda Gülizar olayindan iki sene önce 1887’de Haci Musa’nin daha önceki baski ve saldirilarindan dolayi ceza aldigini yazar fakat Haci Musa’nin hapisten çiktiktan sonra kendisini sikayet ettikleri için Ermenilere zulmü katlandirip katmerlendirdigi yine yazilanlar arasindadir. Ayrica Haci Musa’nin bölge halklari ve yabanci ülke konsolosluklari nezdindeki söhreti Ermenilere yaptiklariyla sinirli degildir. Hans Lukas Kieser’in Türkçe’de yayinlanmis Iskalanmis Baris: Dogu Vilayetleri’nde Misyonerlik, Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938 adli eseri de dahil pek çok kaynakta Dr. George C. Reynolds ve arkadasi George C. Knapp’in Bitlis’te yapilan bir toplantidan dönerken aralarinda Musa Bey’in de bulundugu üç Kürt tarafindan agir yaralandiklari anlatilir[13]. Bu olay “Osmanli ile Amerika arasinda diplomatik krize neden olacak kadar”[14] büyür.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER’IN “HACI MUSA”’SI

Mirzabeyoglu’nun yazdiklari ve Önder’in anlattiklari dinlendiginde görülüyor ki Önder’in referansi Tilki Günlügü’dür, ama Önder anlasilmasi mümkün olmayan bir nedenden Tilki Günlügü’nü de kendi kafasina göre yorumluyor. Oysa ayni olayi Mirzabeyoglu daha farkli anlatiyor:

“Seyh Selâhaddin’in bir meseleden dolayi hükümetle arasi bozulmus, söylentiye göre 40 ile 100 arasindaki aile efradi ve adamlariyla birlikte Izzet Bey’e siginmistir. (…) Seyh Selâhaddin ve adamlari, Izzet Bey’in yaninda bir seneye yakin kaliyorlar… Bu arada Musa Bey Seyh Selâhaddin’in affi için Mustafa Kemâl’e mektup yaziyor… O da borcunu ödüyor ve Seyh Selâhaddin isin içinden siyriliyor. Daha önce Izzet Bey’den onun teslimini isteyen hükümet, “ben evime siginmis olani vermem, o benim misafirimdir!” diyen Izzet Bey’le limonîlesmistir. Ardindan gelisen hadiseler boyunca, Izzet Bey’le hükümetin arasi açilir…”

Görüldügü gibi S.S. Önder’inki tamamen yanlis ezbere dayali, abartili, üstünkörü bir tarih anlatimi. Halbuki ne Musa Bey anlattigi gibi “muazzam bir direnis sergiliyor” ne de Seyh Selâhaddin’in sigindigi kisi Musa Bey’dir. Seyh Selâhaddin, Musa Bey’in oglu Izzet Bey’e siginmistir Tilki Günlügü‘ndeki anlatim bu yöndedir. Kendi anlattiklariyla basvuru kaynagikarsilastirildiginda bu bariz hatasi da ortaya çikiyor S.S. Önder’in.

Kaldi ki Ermenilerle Kürtler arasindaki iliskiler tarihte en kötü dönemini yasiyorken bile ortak duygulari yer yer Musa Bey’i lanetlemek olmustur. Naci Kutlay Dipnot dergisi için yazdigi daha sonra Gelawej websitesinde de yeniden yayimlanan yazisinda kinama eyleminin yaygin olmamakla birlikte yayinlardan takip edilebilecegini söyler:

“1894-96 yillarindaki baskilar ve öldürme olaylari özellikle Kürt aydinlarini harekete geçirdi. Kürt basini ve ITC’deki Kürtlerin bu yollu eylemleri bir ölçüde etkili oldu. Kürt önderleri Ermenilerle siddet olaylarini kinayan yaklasimlarda bulunmadilar. Bazi yazili makale ve çagrilari asmadi bu çabalar. Osmanli Devleti’ni terk eden yurt disindaki Kürtlerdi kirimlari elestirenler. Bunlarin çogu ITC’deki Kürt yurtsever aydinlardi. Dr. Abdullah Cevdet, Dr. Ishak Sükuti, Bedirhanzadeler (Abdurrahman ve Abdürezzak vd). Abdullah Cevdet, ‘Bir Kürd’ imzasiyla yazdi, bu makaleler ve bildiriler Ermenice Trosak ve Kürdistan gazetelerinde yayuinlandilar (sic). ‘Kürtlere Çagri’, 8 Haziran 1898 tarihli Trosak’ta yayinlandi ve imza ‘Dr.S.’dir. ‘Ey Kürtler! Bu asir bilim asridir, daglar içinde bilgisizligin vakti geçmistir…’ diye baslayan uzun makale ya da çagri Kürtleri Ermenileri öldürmemeye ve Sultan.a karsi çikmaya çagiriyor. ‘…Sultan Hamid ne halifedir ve ne de padisahtir. O bir caniden baska bir sey degildir ve bu cani size Ermenileri öldürün diyor, fakat siz niçin “biz komsularimizi öldürmeyiz” diyemiyorsunuz?…’ (….) ‘Ermeniler zülme karsi çikmakta ve bu ugurda kanlarini dökmektedirler. Peki siz niçin halen hareketsiz duruyorsunuz?…’ (…) ‘Ermeniler sizin dostunuzdur. Siz onlarla birlikte 2000 senedir yasamaktasiniz. Bunun için Ermeniler size dost komsulardir. (…)’ 1899’da Tasnak Ermeni Partisi istemiyle yayinlanan Ermenice Trosak gazetesi Jön Türk, Makedonya ve Kürt önderlerine yine çagrida bulunur, Trosak’da yazmalarini ister. ‘Kürdistan’ redaktörlerinden bir Kürt aydini da yazar. Makale Kürtçedir, Trosak gazetesi tarafindan Ermeniceye çevrilerek yayinlanir. ‘(….) Ermeni kirimlari esnasinda medeni dünyadaki bütün gazetelerde, Kürtlerin, komsulari Ermenileri öldürmekte oldugu yazilarak, bu haysiyetsizligi tamamiyle Kürtlere bulastirdilar. Fakat ben gerçegin ortaya çikmasini isterim. Musa Bey.in muhakemesi olurken bile birçoklari biliyordu ki, Musa Bey o suçu yalniz kendi basina islememistir. Bunun böyle oldugunun en büyük delili, Musa Bey.in suçlu olmasina ragmen mahkeme tarafindan suçsuz sayilmasidir…”

Diger bir deyisle bu satirlarin yazari Musa Bey’in ancak devletin göz yummasiyla varolabilecegini gayet iyi biliyordur.[15] Kutlay Ermenilere karsi yaklasimin asiretler arasi farkliligina dikkat çekmek için baska bir toplantiya dikkat çeker:

“…bu toplantida Kürtlerin Büyük Seyhi Seyh Ubeydullah ayaga kalkarak toplantidakilere sunlari söyledi: “Çok eski zamanlardan beri Ermeniler ve Kürtler bu topraklarda komsu olarak yasamaktadir. Sayet biz bugün onlari kirarsak, yarin da Türkler bizi kiracaktir. Ben zannediyorum ki Kürtler bunu sezinlerler ve tahmin ediyorum ki, bu cellatligi yapmak isteyecek olan herhangi bir Kürt bulunsun…”[16]

Bunlarin yanisira ve hatta belki bunlardan daha çok bilineni Musa Bey hakkinda ortakhafizanin ürettigi eserlerdir. Örnegin Kürt Dengbejleri, Musa Bey’in zulmü karsisinda Gulo’nun çektigi aciyi yüreklerinde hissedebilmisler, kendilerini Gulo’nun yerine koymus, onun agzindan bir de agit yakmislardir. Bu agit hem Kürtçe hem de Ermenice söylenmektedir.

“Wayê! wayê! wayê! wayê!

Berf dibare tevî bayê,

Hecî Müsayê min nekuje ez güne me,

Tu Kurmanci ez File me,

Tu serê min kurki bi gizana

Gostê min bidî ber kerpetana,

Ez serê xwe nadim li ser balgîyê Musulmana.

Way! Way! Way! Way!

Tipi şeklinde kar yağıyor,

Hacı Musa öldürme beni,

günahım,

Sen Kürt ben Ermeniyim,

Başımı usturaya da vursan,

Etimi kerpetenle koparsan da,

Yine de Müslümanın yastığına baş koymam ben.”[17]

Mehmet Bildirici, Gülizar’in torunu Türkiye ve dünyada konuyla ilgilenenler arasinda oldukça bilinen tarihçi Anahid Ter-Minasyan’in da katildigi Van, Mus, Elazig gezisinde bir gözlemde bulunuyor: “Mus kökenli Anahid Ter-Minasyan’in yayasi (anne annesi) Gülizar, Kürt Beyi Musa Bey tarafindan kaçiriliyor. Mahalli sanatçi Cahit Bey, bu olayi Kürtçe olarak siirle anlatiyor. Madam Anahid durumu sevinç, hüzün ve gözyaslari ile dinliyor.”[18] (Gulo’ya yakilmis agidin Ermenicesini suradan dinleyebilirsiniz -Yusuf Pasa’ya tesekkürlerimizle.)

TARIH ve CIDDIYET

Yukaridaki bilgiler isiginda Sirri Süreyya Önder’in konusmasi bir kaç nedenle mesleki vesiyasi etik açisindan sorunludur. Birincisi Sirri Süreyya Önder ödevini yeteri kadar yapmadan konu hakkinda konusup “bilgi” yayma selahiyetini kendisinde görmüstür. Haci Musa Bey tarihte önemi olmayan müphem sahislardan biri degil, hem 1800’lerin ikinci yarisinda artik katlanilmaz hale gelmis Ermeni katliamlarinda hem de 1915’de Mus’un Ermenilerden temizlenmesinde kilit rol oynayanlardan birisidir. Haci Musa Bey’in torununun anlatimlarindan beslendigi gayet açik olan Sirri Süreyya Önder bu vesileyle hem programi o aksam seyretmis ve daha sonra internet üzerinden seyredecek tek tek izleyiciler düzeyinde düzeltilmesi asla mümkün olmayan bir dezenformasyona neden oluyor, hem de, muhtemelen farkinda olmadan, bir katilden de kahraman yaratmis oluyor. Oysa Mirzabeyoglu bile dedesinin kimligini açiklarken Kürt yurtseverligine bir vurgu yapmiyor okudugumuzçalismasinda. O’nun yerine S.S. Önder anlasilmasi çok da mümkün olmayan bir nedenle bu vurguyu yapiyor. Musa Bey’i önce Kürt yurtseverligine sonra kahramanliga tasiyor. Ancak yine de belirtmek gerekir ki Sirri Süreyya’nin içine düstügü durum özellikle Ermeniler ve Kürtler konusunda söz söyleyebilmenin ve hatta popüler kitap yazmanin herhangi bir ciddi standardi olmayan, zaman zaman yari akademik çesitlemeleri de olan son derece kolayci bir popüler kültür ortaminin bir kiside yeniden kristallesmesidir aslinda. Ancak Sirri Süreyya bu konuda yalniz degildir, dolayisiyla bu yazdigimiz yazi da Sirri Süreyya’nin söylemine göre daha fazla ya da ona yakin ölçüde sorunlu, tarih, tarih yazimi ve bunun gündelik popüler siyasi (ya da kendisini siyasetin disinda sanan) yansimalari olan yazar, gazeteci ve/veya akademisyenlere deginmemesi nedeniyle eksiktir aslinda. Esas sorunsallastirilmasi gereken bu konularda söz söyleme veya kanaat önderligi rolü oynamaya iliskin olmasi gereken süregen bir huzursuzluk yerine her durumda kendisini belli eden huzur, selahiyet ve rahatliktir. “Bir kitap okudum, bir Ermeni arkadasim var” türünde, bir genel geçer akademik ya da gazetecilik standardina tabii tutuldugunda iler tutar bir yani kalmayan, kiymeti konuya hakimiyetle alakasi olmayan kendi gazetecilik tarihinden yahut sosyal ag iliskilerinden menkul, yüzbinlerce insanin hayatinin söz konusu oldugu bir durumda kendi selahiyeti ve mesnetsiz iktidariyla hiçbir sorunu olmayan bir yazma çizme durumu ortama hakimdir. Taner Akçam’in Taraf’ta çikmis yazisinda[19] da elestirdigi gayriciddi ve gayrientellektüel bu umursamazlik oldukça sorunludur[20] ve üzerinde ciddiyetle uzun uzun düsünmeyi gerektirmektedir.

Madam Anahid’in sevinç, hüzün ve göz yaslarini paylasmaya çalismak ancak meselenin derinligi ve zorlugunun farkinda bir huzursuzluk ve ciddiyetle mümkündür. Yoksa insan ayni saniye içinde günümüzden bir katili lanetlerken geçmisten bir katili aklar pozisyonuna çokrahat düsebilir. Sirri Süreyya Önder’den bekledigimiz akademisyenlik kriterleri degildir ancak ciddi bir gazetecilikte bile bir torunun yazdigi kitaptan hareketle söz söylenemeyecegi asikar olmalidir. Dolayisiyla özellikle bu konularda salt iyi niyet degil azami bir özen ve ciddiyet standardi beklemek saniriz en dogal hakkimiz. [1] Recep Marasli’ya kitabinin bir bölümünü bizimle elektronik olarak paylastigi, Taner Akçam’a yazinin çesitli versiyonlarini okuyup tavsiyede bulundugu ve Vincent Lima ve Marc Mamigonian’a elimizde olmayan kaynaklari saglama konusundaki yardimlari için çok tesekkürlerimizle.

[2] New York Üniversitesi, Siyaset Bölümü

[3] Yazar, Isviçre.

[4]http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?

aType=RadikalYazar&ArticleID=1047371&Yazar=AHMET

%20%DDNSEL&Date=26.04.2011&CategoryID=99

[5] Noam Chomsky’nin konu hakkindaki yazisi için

http://www.guernicamag.com/blog/2652/noam_chomsky_my_reaction_to_os/

[6] “Iste bu kadar” http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/01/27/175669.asp Operasyonda IBDA-C üyeleri direnirler, bu direnisleri özel timin bir süre cezaevini ele geçirmesine engel olduysa da daha sonra özel tim is makinalariyla duvarlari yikip Metris cezaevini ele geçirdi. Operasyon neticesinde Sancar Kartal öldürüldü. Mirzabeyoglu ve arkadaslari da yogun iskenceler görmüslerdi. Kesilmis saçlari sakallari arasindan kan sizan görüntüleri günlerce televizyon ve gazetelerde islendi. IHD Istanbul Sube Baskani Eren Keskin ‘‘Dün cezaevinde bir insan öldürüldü. Insanlar iskence edilerek durusmaya getirildi. Insanlarin düsüncelerini, inançlarini belirleyen görünümlere sahip olmak gibi bir haklari vardir. Bunu bozmak basli basina bir iskencedir’’ dedi. Eren Keskin, bütün olanlarin Türkiye’nin devlet gücünü kanitlamak için yapildigini söyleyerek, ‘‘Türkiye gücünü böyle kanitliyorsa bravo. Baska birsey diyemiyorum. IHD olarak protesto ediyoruz’’ diye konustu. Mirzabeyoglu 2005 yilinda protestolara neden olan cezaevi tecrit uygulamalari esnasinda da tek kisilik hücreye kapatilmis, 2007 yilinda gazetelerde yayimlanan durusma haberlerinde ise kendisine iskence yapildigi iddiasinda bulunmustu.

[7] Sirri Süreyya Önder, “Salih Mirzabeyoglu’na Iskence Son Bulmali” Tv 24

[8] Salih Mirzabeyoglu, IBDA-C Lideri Salih Izzet Erdis’in kod adidir.

[9] Islami sol bir mücadele çizgisi izleyen ve uzun yillardan beri hapis hayati yasayan torun Salih Mirzabeyoglu kendi ailesini çok iyi taniyan birisi, Tilki Günlügü’nden bu açik anlasiliyor ve Mirzabeyoglu bir utanç yasamiyor dedesinden dolayi, yasamasi da gerekmiyor tabii. Ancak bu durumda tam aksine dedesi onun için bir gurur kaynagi.

[10] Salih Mirzabeyoglu http://www.yeniakademya.org/yazarkonu-62-umit_elonu-353kendi_kaleminden_ibda_mimari_salih_mirzabeyoglu.html

[11] Musa Bey hakkinda ayrica bkz. Recep Marasli, “Bir Prototip Olarak Mutkili Haci Musa Bey Olayi”, Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915 Soykirimi, Istanbul: Pêrî Yayinlari, 2008, s. 298-313.; Raymond Kevorkian, The Armenian Genocide: A Complete History, London: I.B. Tauris, 2011, s.235-237, 345-46.; Esat Uras, Armenians in History and the Armenian Question, Documentary Publications, 1988, s.715-716; Kamuran Gürün, The Armenian File: The Myth of Innocence Exposed, Nicosia: Rüstem, 1985, s. 131-135; Kemal H. Karpat, The Politicization of Islam: Reconstructing Identity, State, Faith and Community in Late Ottoman State, New York: Oxford University Press, 2001, s. 218,; Dikran Mesrob Kaligian, Armenian Organization and Ideology under Ottoman Rule: 1908-1914, New Jersey: Transaction Publishers, 2009, s. 98.; Arman Kirakosian, British Diplomacy and the Armenian Question: from 1830s to 1914, New Jersey: Gomidas Institute, s. 153-159. Bu yayinlardan resmi tarih tezine destek olanlarda bile Musa Bey’in Osmanli mahkemeleri tarafindankayirildiginin izi sürülebilir. Örnegin Recep Marasli kaynak olarak kullandigi NigdeÜniversitesi Tarih Bölümü Baskani Doç. Musa Sasmaz’in, “Kürt Musa Bey Olayi (18831890)” isimli bu çalismasi hakkinda “Osmanli, Amerikan ve Ingiliz arsivlerinden derlenip karsilastirilan belgelerle, Istintak Mahkemesinde Musa Bey hakkinda yürütülen 8 ayri davanin iddianame, kararname ve sorgu zabitlarindan örnekler verilmektedir. Musa Bey Davasi hakkinda haftalik “Cerîde-i Mahâkim” dergisinde yayinlanan dokümanlar, davalarin içerigi kadar o günkü toplumlar arasi iliskiler hakkinda da dikkate deger ayrintilar içermektedir.” demektedir

[12] Naci Kutlay http://www.gelawej.net/modules.php?

name=Content&pa=showpage&pid=3455

[13] Hans Lukas Kieser, Iskalanmis Baris: Dogu Vilayetleri’nde Misyonerlik, Etnik Kimlik ve Devlet 1839-1938, Istanbul: Iletisim Yayinlari, s.80.

[14] Recep Marasli, “Bir Prototip Olarak Mutkili Haci Musa Bey Olayi”, Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915 Soykirimi, Istanbul: Pêrî Yayinlari, 2008, s. 298.

[15] Nitekim devletin Musa Bey’i mesrulastirmasi imparatorlugun dagilmasiyla son bulmaz. Tarihçi Ayse Hür’ün Ulug Igdemir’in Sivas Kongresi Tutanaklari adli 1999 tarihli eserinden aktardigina gore “4 Eylül 1919’da açilan Sivas Kongresi’nde Mustafa Kemal ve arkadaslariyla beraber sadece 38 kisi hazir bulundu. Kongre’ye Osmanli dönemi yöneticilerinden Ittihatçi Mazhar Müfit’in (Kansu) disinda herhangi bir Kürt asilli katilmadi. Diyarbakir temsilcisi olarak giden Ihsan Hamid, Sivas’a yetistiginde kongre sona ermisti. Ancak, kongreye katilmayan Ihsan Hamid, Sadullah Efendi ve Haci Musa Mutki adli üç Kürt reisi, 12 üyeden olusan baskanlik konseyine seçilerek Türk-Kürt ittifaki zahiren de olsa kuruldu. Kongreye damgasini Ittihatçilik ve manda meseleleri vurdugu için, Wilson Prensipleri uyarinca ‘kendi kaderini tayin hakki’ gibi konular ele alinmadi. Kongrenin sonuç bildirisinde sadece “Milli iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi’nin derhal toplanmasi mecburidir” gibi muglak bir ifadeyle yetinildi ve Ankara’ya dogru yola çikildi.” http://www.taraf.com.tr/haber/osmanlidan-bugune-kurtler-ve-devlet-2.htm

[16]NaciKutlay http://www.gelawej.net/modules.php?

name=Content&pa=showpage&pid=3455

[17] Recep Marasli (a.g.e) bu konuda söyle der: “M.Emin Bozarslan ve Naci Kutlay Mus bölgesinde sözlü halk edebiyatinda yer eden bu agidin iki versiyonunu yaziya aktarmislardir. Ayrica bölgede ögretmenlik yapmis olan Ermeni ihtilalcilerinden Mihran Damadyan’in derledigi bir versiyon [Taron (Mus) Halk Sarkilari, Talvorik Çocuklari] ile Gulizar’in kizi Armenuhi Kevonian’in ailesinden derledigi baska versiyonlar da yayinlanmistir.”

[18] Aktaran Mehmet Bildirici, Haycar Van-Mus-Elazig Gezisi, Rehber Sarkis Seropyan, Düzenleyen Lora Baytar.

[19] Taner Akçam, Huzur Içinde Bir 24 Nisan http://www.taraf.com.tr/haber/huzur-icindebir-24-nisan-2.htm

[20] Bu umursamazligin bizzat tasiyicisi olanlarin herhalde az gelismislik tarihinin aci bir sakasi olarak entelektüel olarak anilmasi ise ayri bir yazi hatta tez konusudur