Kötülüğün en beteri o kadar normalleşti ve biz ona o kadar alıştık ki, “daha az kötü” ile karşılaşınca seviniyoruz. Durumumuz bundan ibarettir. Erdoğan 23 Nisan 2014 günü Ermenilere taziyelerini sundu. En kötülerine, yani “evet yaptık, çünkü hak etmişlerdi” gibi eli kanlı katil ağızlarına, “Ruslarla bir olup bizi arkada vurdular” gibi savaştan yüzlerce kilometre uzakta Eskişehir’deki, Bursa’daki Ermenilerin Der Zor yollarında katledildiklerini saklamaya yönelik saktekarlıklara, “sözde soykırım”, “Ermeni yalanları” gibi hakaretlere o kadar alışmıştık ki, bu açıklama ilk anda bendeniz dahil, birçoğumuzu şaşırttı ve neredeyse sevindirdi.
24 Nisan’ın “Ermeniler için özel bir anlam taşıdığını” kabul etmiş Başbakan. Evet, Türklerle Ermenilerin dost olması gerektiğini söyleyen Hrant Dink’in Ermeni kimliğiyle hak aramasına bile tahammül edilemeyip katledildiği, Orhan Pamuk’un “bir buçuk milyon Ermeni’yi öldürdük” dediği için soluğu yurtdışında aldığı bu memleklette, “meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması”ndan bahsetmiş, “farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması tabiidir” demiş. Kabul, bu bir ilk. İyi ama neden? Çünkü yüzyıllık devlet aklı, ilkel, kaba inkarcılığı, ellerindeki kanı hâlâ temizleyememiş katil ağzını daha fazla sürdüremeyeceğini, bunun çıkar yol olmadığını anlayıp, daha rafine inkar yolları arayışına girdi. Erdoğan’ın bu sözleri söylediği 23 Nisan’ın ertesi günü, 24 ve 25 Nisan tarihlerinde, Başbakanlığa bağlı Türk Tarih Kurumu’nun, soykırımı anma gününde, hiç utanmadan Van’da düzenlediği “1. Dünya Savaşı’nda Ermeniler Sempozyumu”nda neler olduğuna bir göz atalım.
Başbakan “taziye”lerini beyan ederken Türk Tarih Kurumu Ermeni Masası Üyesi Doç. Dr. Recep Karacakaya’nın sunduğu “Ermeni Katliamları ve Müslüman Mülteciler” raporu özetle, basbayağı “Esas soykırımı Ermeniler yaptı” diyor. (http://www.arcaajans.com/haber/guncel/osmanli-arsivlerinden-ilk-kez-cikti/218211/)
Sempozyumun programına bakalım (http://sempozyum.ttk.gov.tr/2014-tr-sempozyum12.html). Mesela:”Ermeni Komiteleri ve Gönüllülerinin Faaliyetleri”, mesela “Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler ve Ayaklanmaları” ve bu bölümün alt başlıkları: Bitlis İsyanları, Erzurum İsyanları, Elazığ İsyanları, Diyarbakır İsyanları, Sivas İsyanları, Trabzon Olayları, Yozgat Olayları, II. Van İsyanı, Bitlis İsyanları, Erzurum İsyanları, Elazığ İsyanları, Diyarbakır İsyanları, Sivas İsyanları, Trabzon Olayları, Yozgat Olayları, II. Van İsyanı. Gördünüz mü, her yerde isyan etmişler. Katletmeyip de ne yapalım? Bir başlık da şu: “24 Nisan 1915 Ermeni Komitelerinin Kapatılması ve Komitacıların Tutuklanması”. Temcit pilavı yine karşımızda. Ey utanmaz arlanmazlar, İttihat Terakki liderlerini 31 Mart olayları sırasında evinde saklayan İstanbul Mebusu, hukukçu, yazar, Osmanlı’nın en parlak beyinlerinden Krikor Zohrab mı “komitacı”ydı? Doktor, doğa bilimcisi, jeolog, tepeden tırnağa bilim insanı Nazaret Dağavaryan mı, Şair Rupen Sevag mı, Türkçe Sabah gazetesinin yazı işleri müdürü, eğitimci Diran Kelekyan mı, Bakırköy Belediye Reisi Harutyun Kalfayan mı “komitacı”ydı?
Siz Başbakan, bizzat kendinize, başbakanlığınıza bağlı Türk Tarih Kurumu’na, Ermeni Soykırımı’nın yıldönümünde, hem de Van’da (Van’a ilişkin resmi yalanlar başka bir yazımın konusu olacak) bunları söylemeleri için talimat ve icazet verirken, aynı anda soykırım kurbanlarına taziyede bulunarak soykırım kurbanlarının torunlarıyla ve bizlerle alay mı ediyorsunuz? Başbakanlığınıza bağlı kurumun, 100 yıllık soykırım gerekçelerinden milim sapmadığını bile bile “başsağlığı” dilemeniz bir tek anlama geliyor: “Artık saklamanın alemi yok. Evet öldürdük, çünkü isyan etmişlerdi, hak etmişlerdi, ama işte ben de büyüklük gösteriyor ve ölüleriniz için baş sağlığı diliyorum”. Besbelli iletişim danışmanlarınızı değiştirmişsiniz. Diliniz cilalanmış ve medeniyete doğru küçük bir adım atmış. Ama sizi, alemi aptal yerine koymaktan kurtaramamış. Alın başsağlığınız sizin olsun.
Kaynak: Özgür Gündem