Nami Temeltaş: Almanya’da Ermeni Soykırım Tasarısı Neden Tartışılıyor?

Alman Federal Meclisi 2 Haziran 2016 Perşembe günü, 1915 – 17 tarihleri arasında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde Ermeni nüfusa uygulananların soykırım olup olmadığını tartışacak ve oylayacak.

Alman Federal Meclisi’nde 2 Haziran’da oylanacak karar tasarısı, 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiriyor. Hıristiyan Birlik partileri, Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller’in ortak tasarısında o dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefiki konumunda olan Alman İmparatorluğu’nun sorumluluğuna da dikkat çekiliyor. 1915-1917 yılları arasında uygulanan Ermeni tehciri ve katliamlarda 800 bin ila 1,5 milyon Ermeni’nin öldüğü tahmin ediliyor.

Ermeni ve öteki Hıristiyan azınlıklara 101 yıl önce uygulanan soykırımı anma ve hatırlama” başlığını taşıyan tasarıda 1915 olayları resmen “soykırım” olarak niteleniyor. Sadece Ermeniler değil, Osmanlı’da Hıristiyan azınlık Asuriler, Süryaniler ve Keldanilerin de soykırıma uğradığı iddia ediliyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuki halefi olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, yaşananları soykırım olarak kabul etmiyor.

Cumartesi günü Berlin’de Türk derneklerinin düzenlediği, polis verilerine göre 1000 kişinin katıldığı protesto gösterilerinde Alman Federal Meclisi karar tasarısını onaylamamaya çağrıldı. Türk kuruluşlar, Alman milletvekillerine yönelik mektup kampanyasıyla da Perşembe günkü oylama öncesinde baskı oluşturmaya çalışıyor.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında açıklamada; “1915 olaylarının aydınlatılmasının parlamentoların değil bağımsız tarihçilerin işidir. Türk-Alman ilişkilerinin Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren devam eden, dostluk ve müttefikliğin ötesinde sosyolojik bir ilişki içerisindedir. Bu ilişkiyi, üç beş tane politikacının hatırını yapmak için Alman parlamentosunun yıkacağını zannetmiyorum. Eğer böyle bir şey yaparlarsa, bizim için hiçbir ilmi değeri olmayan bir metinden ibaret olur, hiçbir kıymeti olmayan bir metinden ibaret olur. Başka parlamentolar bu tür karar aldıklarında ne yaptıysak, aynısını yapar yolumuza devam ederiz” dedi.

Başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş, sanki 101 yıldır bağımsız tarihçilerin bir türlü araştırıp konu hakkında kesin ifadelerle fikir oluşturmadığı/oluşturamadığını düşünerek konuşuyor. Bağımsız tarihçilerin bu konuda birçok araştırması var. Araştırmaların çoğunda “soykırım” ifadesi var. Bir kısmı ise olanları “katliam” olarak niteliyor.

Genel olarak baktığımızda yaşananları inkâr eden tarihçi çok az. Yaşananları inkâr etmeyen tarihçiler arasında, yaşananların devlet tarafından değil de devlet içerisindeki bir takım güçler tarafından yapıldığını söyleyenler de var.

İnkâr eden kesimi bir tarafa koyarsak Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan Ermenilere karşı uygulanan tehcir ve şiddet sonucu yaşanan katliamda 500 bin ile 1 milyon 500 bin arasında Ermeni’nin yaşamını yitirdiği, genel kanı olarak ortaya çıkıyor. Bu sonuç inkâr edilemeyecek kadar açık.

Osmanlı’nın son dönemlerine rastlayan bu katliamın Türkiye tarafından kabul görmemesini, katliamda Türkiye devletinin kurucularının da bulaştığı konusunda haklı bir şüphelenmeye yol açıyor.

Yaşananlar içerisinde sadece katliamın olmadığı, yok edilen/katledilen insanların sahip olduğu arazi, konut, işyerleri, eşya ve paralarına da el koyulduğu/gasp edildiği, talan edildiği de bilinen gerçeklerden.

Türkiye tarafından kabul görmemesinin/edilmemesinin arkasında el koyulan bu zenginliklerin de bulunduğunu tahmin etmek zor değil. Ermeni soykırımı ya da katliamı, ne şekilde ifade ederseniz edin, katledilen Ermenilerin mallarının iadesi ya da tazmini de söz konusu olabilecektir.

Diğer tarafta aynı coğrafyada yaşanan diğer katliamlar da mevcut. En bilineni Dersim katliamı.

Soykırım olarak görülebilmesi için katledilen kimliğin, hiç kimse kalmayana kadar tamamen yok edilmesini mi düşünüyorlar, bilmiyorum!

1948’de Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (SSECS) hukuksal bir tanımı bulunmaktadır. Sözleşmenin 2. maddesi soykırımı “ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir;

1. grubun üyelerinin öldürülmesi,

2. grubun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi,

3. grubun yaşam koşullarının bunun grubun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması,

4. grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması,

5. çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi,” şeklinde tanımlar.

1915 – 17 tarihleri arasında, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisindeki Ermeni nüfusa uygulananlar içerisinde, bu maddede tanımlananlar var mıdır? Soruya hayır diyebilecek tarihçi olacağını sanmıyorum.

Ermeniler tek tek veya toplu şekilde öldürüldüler.

Ermeniler ciddi bedensel ve zihinsel hasar gördüler.

Ermenilere yapılanlar kastiydi.

Ermenilerin çocukları kendilerinden zorla alındı.

Nereden bakarsak bakalım, kendimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım, 1915 – 17 arasında Ermeni nüfusa uygulananları en küçük tabirle “katliam” olarak görebiliriz. Yapılan katliamın boyutlarına, yapılanlara, mal varlıklarına el koymalara, çocukların alınıp zor yoluyla “Müslüman” olarak yetiştirilmelerine, katliamdan kurtulanların bir daha geri dönmelerini imkansız hale getirmelere ve yaratılan korkuya baktığımızda ise yaşananları “soykırım” olarak nitelememek kendine ve insanlığa ihanettir.

Başta Ermenilere olmak üzere soykırım ve katliam yaşamış tüm kimliklerin yaşamını yitirmiş insanlarını saygıyla anıyor, bir daha yaşanmaması için gerçeklerle her insanın yüzleşmesi gerektiğine olan inancımı yeniliyorum. (NT/HK)

Nami Temeltaş 1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler öğretmenliği mezunu. 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde siyasi tutsak olarak yattı. Siyasal nedenlerle öğretmenlik yapamadı.

Kaynak: bianet.org