Dönemin Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in emriyle, 24 Nisan 1915’te Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, elebaşlarının tutuklanması ve her türlü belgelerine el konulması kararı alındı. Ermeni toplumunun ileri gelenlerine karşı düzenlenen bir operasyonla 240 kişi tutuklandı. Birkaç gün içerisinde tutuklananların sayısı 2345’e ulaştı. Bir ay sonra çıkarılan “Tehcir Kanunu”, Kanun-ı Muvakkat (geçici yasa) ile yerel mülkî ve askerî yöneticilere, uygun görecekleri kişileri geçici olarak başka yere naklettirme yetkisi verildi. Ve üç gün sonra, Meclis-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu) kararıyla tehcir süresiz hâle getirildi. Sayı tam olarak bilinememekle birlikte, 1-1,5 milyon Ermeni denizde boğularak veya tehcir sırasında çeşitli şekillerde katledildi. Bütün bu sürecin başladığı tarih olarak kabul edilen 24 Nisan, bütün dünya Ermenileri tarafından bu soykırımın anıldığı gün olarak kabul edildi.
Ermeni Soykırımı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş projesinin en önemli parçası. İttihat ve Terakki’nin planlarına göre, kurulacak olan ulus devlet Türk, Sünni ve Müslüman olacaktı. Osmanlı’nın Hristiyan halkları, en başta o dönem nüfusun %10’unu oluşturan Ermeniler, bunun önünde ciddi bir engel oluşturuyordu. Tehcir, bu plan doğrultusunda uygulamaya konuldu.
Anadolu’nun toprakları ölüm tarlasına dönüşürken, Ermenilerin taşınır/taşınmaz servetlerine “terk edilen mallar” adı altında el konuldu. Kapitalist Türkiye devletinin erken dönem sermaye birikiminin, Türk egemen sınıfının doğuşunun temelinde bu gasp yatıyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, arşivinde bulunan Osmanlı dönemine ait tapu kayıt belgelerini yeni bir otomasyon sistemiyle bilgisayara aktaracağı sırada, Milli Güvenlik Konseyi adına kendilerine gönderilen mektupta, bu kayıtların “ülke menfaatleri” açısından muhafaza edilmesi gerektiğinin altı çiziliyordu.
Soykırım, Türkiye toplumundaki en büyük tabu. Devlet, bir asırdır bu kanlı gerçeklikle yüzleşmenin önüne geçmek için çeşitli yalanlara ve “hukukî” itirazlara başvurdu. Ermeni Soykırımı’nın hiç gerçekleşmediğini veya gerçekleştiyse bile “soykırım” sayılmayacağını ispatlamak üzere resmî bir tarih anlatısı oluşturuldu. Soykırım inkârının egemen kılınması için tüm devlet olanakları seferber edilirken, Türkiye’de bir avuç kalmış olan Ermeni toplumu korku içinde yaşamaya mahkûm edildi.
Hükümeti yıkmak isteyen Ergenekoncuların hedef olarak seçtiği Hrant Dink’in 2007 yılının başında bir faşist tetikçi tarafından öldürülmesi, belki de tüm bu tarih açısından bir dönüm noktası oldu. Darbecilerin daha sonradan not edecekleri şekilde, “Hrant Dink operasyonu başarısız oldu”. Çünkü Hrant Dink’in cenaze töreni için İstanbul’da yüz binlerce kişi sokaklara fırladı, “Hepimiz Ermeniyiz” diyerek devletin kurucu ideolojisinin temellerini sarstı. Yüzyıl önceki soykırımla ilgili konuşmaları engellenen, her daim ırkçılığın hedefi olan Ermeniler, ilk kez kendilerini yalnız hissetmediler.
Türk milliyetçiliğine vurulan bu darbe, bir dizi gelişmenin önünü açtı. Soykırımla ilgili “Özür diliyorum” kampanyasına 2008 yılında on binlerce kişi imza verdi. Anaakım medyadaki siyasî tartışmalarda bile 1915’e yer verilmeye başlandı. 2010 yılının 24 Nisan’ında ise ilk kez sokakta, Taksim Meydanı’nda Ermeni Soykırımı’nda kaybedilenler için bir anma düzenlendi. “Bu acı hepimizin” denilerek çıkılan yolda, daha sonraki yıllarda pek çok şehirde eşzamanlı 24 Nisan anmaları yapılmaya başlandı.
Bu yüzleşme mücadelesinde, 2015 yılı kritik bir eşiği ifade ediyor. Soykırımın 100. yılında, tüm dünyada yaşayan Ermeniler inkâr politikasına karşı çıkacaklar. Bir dizi ülke bu gerçeği kabul edecek, Türkiye devletinin üzerinde uluslararası bir baskı oluşacak.
AKP, 2015 için kolları sıvadı. Soykırımın inkârının devamı veya basit bir şekilde “geçiştirilmesi” için hazırlıklar yapılıyor. Hükümet, önümüzdeki yılı 18 Mart’ın yıldönümü olarak tarihe kaydetmeyi planlıyor. Resmî tarihin tüm yalanları bir kez daha önümüze sürülecek.
Öte yandan, Hrant Dink’in katledildiği süreci örgütleyenler, Talat Paşa Komitesi kurup “soykırım yalanı”na karşı çıkanlar, Ergenekon sanıkları, bizzat AKP liderliğinin onayıyla sokağa salındılar. Göreve hazır olduklarını söylüyorlar.
Bizim için, tüm halkların eşitliğini ve özgürlüğünü savunan enternasyonalistler için de 2015 çok önemli. Gerçek bir yüzleşme mücadelesinin sonucunda Türkiye devletine soykırımı kabul ettirmek için örgütleneceğiz. Bu tanınma, hem bu ülkedeki kapitalist düzenin arka planındaki kanlı tarihi açığa çıkaracak, hem Ermenilere olan tarihsel borcumuzu ödememiz için geç kalmış bir özür olacak, hem de işçi sınıfını egemen sınıfın peşine takan Türk milliyetçisi fikirlerin alacağı büyük bir yenilgi olarak tarihe geçecek.
Kaynak: marksist.org