YAŞAR BATMAN: EZİDİ KÜRTLERİN ÖLÜMSÜZ AZİZESİ, BEGE

Dinsel yönden alt kültür olarak değerlendirilen Urfa (Y)ezidilerinin, devlet ve toplumsal çoğunluktan kendi kültürel kimliklerine gelen her türlü baskıcı dayatmalar karşısında, dinsel kimliklerini koruyup koruya­madıkları, korumuşlarsa bunu nasıl başarmış olduklarının belirlenmesi sorunundan yola çıkan bu sözlü tarih çalışmasında, Urfa (Y)ezidilerinin yaşadıkları acıları gün yüzüne çıkarılarak, devletin ve çoğunluğu oluştu­ran Sünni Müslüman toplumun bu konudaki sorumluluklarının bilincine varmalarının sağlanması, ardından da devletin geçmişiyle yüzleşerek öz eleştiri yapmasının gerekliliğinin ortaya konması amaçlanmıştır.…

SAİT ÇETİNOĞLU: İmparatorluğun Kalbi Söküldü

Selanik Üniversitesinden Akademisyen Spiros Gogolos İmparatorluğun Kalbinde[1]   başlıklı tarihi romanı, Atina ve İskenderiye şehirleriyle İmparatorluğun batıdaki üç büyük şehrinin (Selanik, İstanbul ve İzmir) panoroması eşliğinde, Akropolis Gazetesinden gazeteci Alkis Anagnostakis’in İskenderiye’de başlayıp Üsküp’te sona eren hikayesini üst üste getirerek Osmanlının son günlerini, çözülüş ve çöküş sürecini tarihin yazamadığı karşılaşmalar ile zenginleştirerek röportaj tadındaki anlatımıyla okuyucusuna sunar.…

Attila Tuygan: Yer adlarının Türkleştirilmesi

Yer adları bir toplumun sosyal/kültürel yapısı ve kullanıldıkları yerin tarihsel geçmişi ve coğrafik özellikleri hakkında önemli ipuçları taşır ve toplumun coğrafik mekânla bütünleşmesinin göstergesidir. Sıradan sözcükler değildir yer adları. Taşıdıkları anlam çözüldükçe bölgenin toprak ve bitki örtüsü, hayvan türleri ve doğal kaynaklarının yanı sıra oraya yerleşmiş insanlara, halklara, yaşanmış tarihî olaylara ait bilgilere ulaşmak mümkün olabilir.…

‘Ya Bedros’un karısı, ya Kıbrıs’ın yarısı!’

6-7 Eylül olayları Mardin’de de bütün şiddetiyle yaşandı. O günlerde 13 yaşında olan bir tanığın anlatımına göre, Mardin sokaklarında Ermeniler için “Ya Bedros’un karısı, ya Kıbrıs’ın yarısı”, Süryaniler içinse “Ya Butros’un karısı ya Kıbrıs’ın yarısı” sloganları atıldı. Olaylardan sonra birçok aile göç etmek zorunda kaldı.

Türkiye ’de yaşanan en büyük şiddet hareketlerinden, 6-7 Eylül Olayları’nın bugün 59.…

Ragıp Zarakolu: Osmanlı’nın tarihini kim yazdı?

Raıgıp ZarakoluŞu sıralarda dostum Toros Haşhaşyan sayesinde, güzel Türkçesi ile Haycadan tercüme ettiği, H.S. Yeremyan’ın ‘İstanbul İzlenimleri/1910-12’ adlı, 1913 yılında Venedik’teki Sen Lazar adasında basılmış olan kitabını keyifle okuyorum. Devr-i Hürriyet’ten sonraki çelişkili gelişmelerle dolu dönemden, Tiflis’ten bir gözlemci olarak, yani biraz ‘dışarıdan’ bir bakışla verdiği, hem İstanbul Ermeni toplumuna, hem genel olarak Osmanlı toplumuna, hele o günlerin İstanbul’una ilişkin verdiği gözlemler son derece ilginç.…

Çukurca’da Nasturi’lerden miras su kemeri

Mezopotamya’nın ilk Hristiyanları olarak bilinen Nasturiler’den Çukurca’da geriye kalan en önemli eserlerden biri Hakkari’nin Çukurca İlçesi’nde (Çele) bulunan su kemeri. Su kemeri Çukurca merkez bey mahallesinde Sidan vadisinde bulunuyor. Çukurca merkezden su kemerine stabilize araç yoluyla geriye kalanı ise patika yolla 45 dakika mesafede ulaşılıyor. Su Kemeri Haskel kayalıklarının alt kesiminde ki vadinin içinde olan meskun alanın dışında yapılmış.…

Ümit Kardaş: Halife Sultan II. Abdülhamid

Osmanlı İmparatorluğuve Modern Türkiye Tarihi üzerinde çalışmalarıyla tanınan Fransız araştırmacı François Georgeon, sevenlerince “Ulu Hakan”, nefret edenlerce “Kızıl Sultan” olarak nitelenmiş çok önemli bir tarihi şahsiyet olan II. Abdülhamid hakkında yazdığı biyografiyle zor bir işi başarmış. Çünkü Abdülhamid tahta çıktığı 33 yaşına kadar korku içinde gölgede kalmış, sultan olduktan sonra da yine korkuyla kendini Yıldız Sarayı’na hapsetmiştir.…

Sarkis Hatspanian: HİÇBİR GÜRÜLTÜ VİCDANIMIZIN SESİNDEN DAHA GÜÇLÜ OLAMAZ!

Politik tutuklu olarak bulunduğum “Vardaşen” mahpusanesinde kaleme aldığım «Dağlık Karabağ Gerçeği» yazı serisinin “KARABAĞ HER İNSAN İÇİN BİR VİCDAN AYNASIDIR” başlıklı olanı o zamanlar Türkçe makaleler yayınlayan epeyi websitede yayınlanmış ve bana ulaşan yorumların çoğunluğundan edindiğim intibaya göre okuyucuların beğenilerine layık bulunmuştu.

O yazımda okuyucuyu en fazla etkileyen şey savaşta bir Ermeni askeriyle, savaş esiri konumundaki Azeri nine arasındaki insani ilişkinin şaşırtan çarpıcılığı olsa da, vurgulamaya çalıştığım önemli olgunun benim açımdan “Karabağ’ın, Ermenilerin kolektif hafızasının yeniden canlanmasını sağlayan yer olmasından ötürü, 1915’ten 75 yıl sonra “Ermeniler artık kesilmek istemiyor” mesajının tüm dünyaya sadece buradan ulaştırılabilir olması” gerçeğiydi.…

Taner Akçam: Türkiye Cumhuriyeti’nin sırrı bu kanunlarda

Taner Akçam‘ın öğrencisi Ümit Kurt ile birlikte yazdığı Kanunların Ruhu – Emval-i Metruke Kanunlarında Soykırımın İzini Sürmek, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Pek çok sarsıcı bilinmeyeni ortaya çıkaran kitap üzerine Yalçın Ergündoğan, sıcağı sıcağına Taner Akçam ile konuştu.

Yalçın Ergündoğan: Kanunların Ruhu adlı yeni bir çalışman şu günlerde İletişim Yayınları’ndan çıktı. Şöyle bir göz atınca bile, kitapta gene pek çok bilinmeyenin gün ışığına çıkarıldığı anlaşılıyor.

Hovsep Hayreni: 1915 VE ÖNCESİ: KÜRT TARİHYAZIMINDA İNKARCI EĞİLİMLER ÜZERİNE – 3. Bölüm

Aso Zagrosi’nin Ermeni hareketine yüklediği insafsız misyon: “Kürdistan’ı Kürtsüzleştirmek!”

Bu eleştiri dizisinin son bölümünü Aso Zagrosi’nin görüşlerine ayırdım. Onun yazdıkları öncekilerden pek farklı değil, yalnız Ermeni ulusal hareketinin amaçları konusunda çok daha sivri suçlamalar içeriyor. Ona göre Ermeni partilerinin milliyetçiliği İttihat ve Terakki’den farksızdır. Hedef ve amaçları konusunda döne döne tekrarladığı şey “Kürdistan’ı Kürtsüzleştirmek” ve o zeminde “Büyük Ermenistan’ı kurmak” oluyor.…