Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu önceleyen 30 yılın (1894-1923) tarihi, bu toprakların kadim yerlileri olan Hristiyan halkların birbiri ardına yok edilmelerinin tarihidir. Bunun zirve noktasını oluşturan 1915 soykırımı, devletin bütün inkar çabalarına rağmen artık dünyaca tanınan bir gerçeklik olarak Türkiye’de de sorgulanıyor. Ama özellikle bu sürecin son halkası (1919’dan 1923’e) halen dokunulması daha zorlu bir tabu olarak kalıyor.…
Etiket: İttihat ve Terakki Cemiyeti
Masis Kürkçügil’le Söyleşi – Kırmızı pazartesiler
Gündemimiz katliamlar: Dersim’i tartışırken Maraş’ın 33. yıldönümü geldi, Fransa’daki soykırım inkârını yasaklayan yasa nedeniyle Ermeni meselesini tartışırken Uludere katliamı oldu. Uludere’den başlayalım…
Masis Kürkçügil: Konunun teknik boyutlarını gündeme getirdiğinde politik yanını kaybediyorsun. Kürt meselesini askeri yöntemlerle çözmeye niyetlendiğinde kaçınılmaz sonuç budur. O toprakta yaşayan insanları de facto düşman olarak görüyorsun demektir.…
Ümit Kardaş: İttihatçı devlet: Rumlar-Ermeniler-Araplar-Kürtler
Londra Antlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu sadece Rumeli’yi kaybetmemiş, Ortadoğu’da yaşayan Hristiyanları ve Arapları da kaybetmişti. Söz konusu unsurlar asimile olmamışlardı ve aynı ırktan oluşan yeni devletlerin imparatorluktan ayrılma başarısını göstermeleri nedeniyle de artık boyun eğmeleri mümkün değildi.
Helenizm’in Batı Anadolu ve Karadeniz (Pontos) bölgelerinden İç Anadolu’ya uzanması, Rumların eğitim ve ekonomik gelişme açısından Türklerden daha üstün olmaları Jön Türkler için korkutucuydu.…
Alin Ozinian: Dolma, İttihatçılar ve İntikam Tanrısı Nemesis
Geçen hafta sosyal medyada yine oldukça eğlenceli “diyaloglara” şahit olduk. Armenian Food, (Ermeni Mutfağı) adlı amatör bir hesap tweetinde dolmanın (sarmanın) bir Ermeni yemeği olduğunu iddia etmek hatasına düşünce, haliyle ceberut “Dolma’nın milli kimliğini koruma gönüllerinden” gerekli cevabı aldı.
Halkımız milli konularda hassas, konu yemek olunca daha da hassas. Güzide Türk mutfağına Ermeni’si, Rum’u, çeşit çeşit “belası” musallat olursa onlar da doğal olarak mutfaklarını korumak, kollamak, düşmana yerini göstermek için şahlanıyorlar.…
Tanil Bora: Ebed-Müdded İttihatçılık
1 Kasım 1918, İttihat ve Terakki Cemiyeti kendini feshetmişti. Yani bir hafta önce, ilk hücresinin kuruluşu 1889’a uzanan Cemiyet’in resmen bitişinin 100. yıldönümüydü. “Resmen” diyorum, zira İttihatçılar Millî Mücadele’nin örgütlenmesinde yer aldılar ve ancak Mustafa Kemal’in iktidarını pekiştirme sürecinde tasfiye edildiler. Celal Bayar’ın meşhur “benim esas partim İttihat ve Terakki’dir” sözünün imâ ettiği gibi, İttihatçılığın ‘bünyeden hiç çıkmayan’ bir mensubiyet olduğuna dair bir ‘giz’ de zihinlerde saklanır.…
Sait Çetinoğlu: Pontos Soykırımının Bir Başka Yüzü
“Biz ancak ecnebi devletlerden çekinerek bizimle beraber yaşayan Hıristiyanları muhafaza edebildik. Ecnebi devletlerden korkmasaydık bütün Hıristiyanları, bilhassa Ermenileri, tek bir kişi bırakmayıncaya kadar katlederdik…”[i] Prens Sabahattin
Giriş
Bu yazıda Pontos Soykırımının bir başka yüzüne işaret edilmek amaçlanmıştı lakin eğitim bakanı Nikos Filis’in en hafif deyimle Pontos Soykırımı ile ilgili tereddütlerini ifade etmesinin, Ege’nin karşı tarafının soykırımcılarını sevince boğması üzerine Pontos Soykırımının bir kere daha açıkça belgeleri ve tanıklarıyla ortaya konulmasının gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.…
Nevzat Onaran: Taşnakların Osmanlı’dan talebi: Can ve mal güvenliği
Sünni İslamcıların parlattığı Abdülhamid’in, 64 Sünni Kürt aşiretinden oluşturduğu Hamidiye Alaylarıyla temellendirdiği ırkçı politikanın, Ermeni soykırımına varan icraatında neler söylenmedi ki. Türkçü-Sünni İslamcı lafızla, Ermenilerin imhasının gerekçesi üretildi. Ermenilerin derdiyse, can ve mal güvenliğiydi. Bugün Sur’daki Kürt’ün talebi de, can ve mal güvenliğidir. Bu talep, 1908 Devrimi özgürlüğünde Taşnaklarla, İttihatçıların yani Osmanlı’nın müzakeresinin temel maddesiydi.…
David Gaunt: Katliamlar, Direnişler, Koruyucular, Bir Araştırma Merakının Gelişim Süreci
İsveç’te üniversitede tarih okuturken, yıllarca aileleri Ortadoğu kökenli öğrencilerle pek çok ilişkim oldu. Anlattıkları Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, ailelerinin yaşadıkları tecrübeler ve sıkıntıları can kulağıyla dinleyip büyülendim. Öğrencilerimle diyalog halinde, öğrencilerimin geldikleri yerlerde olup bitenlere dair tarihsel kanıtlar toplamaya başladım. Buraları daha çok Türkiye’nin Diyarbakır, Mardin, Botan ve Hakkâri gibi bölgeleri ile İran, Irak ve Suriye’nin komşu yöreleriydi.…
Dikran Kaligian: Meşrutiyet döneminde Ermeni Devrimci Federasyonu ile İttihat ve Terakki Cemiyeti arasındaki ilişkiler
Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF veya Taşnaksutyun) ve Hınçak Partisi, Türk muhalif gruplarla 1900’de Paris’te diyaloga girdiler ve 1902’deki Osmanlı Muhalif Güçleri Birinci Kongresi’nde yer aldılar. 1907’nin sonunda, Osmanlı Muhalif Güçleri İkinci Kongresi, vergi ödememek, propaganda yapmak ve gerekirse silahlı direniş dahil çok daha radikal yollardan Sultan’ı devirme ve Osmanlı anayasasını yeniden yürürlüğe koyma kararı aldı.…
Sait Çetinoğlu: Misak-i Milli Soykırımının İtirafıdır
Erdoğan’ın Musul ve Ege Adaları’nın Egemenliğini “Tartışma” Adına Gündeme Getirdiği Misak-i Milli Aynı Zamanda Ermeni Rum, Asuri-Süryani ve Pontos Soykırımının İtirafıdır…
Birinci Dünya Savaşına büyük emperyal ümitlerle katılan, ancak savaşın sonunda yenik düşen Osmanlı Devleti ile Müslüman (Türk, Kürt, Çekez, Laz…) toplumunun ortak tasası, parçalanma tehlikesinin ötesinde, Savaş sırasında insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı cezadan kurtulmak ve 4 yıllık savaşın sürdürülmesinde finansman kaynağı olan Ermeni, Rum, Pontos, Süryani halklarından gasp edilen malların ve değerlerin hesabının sorulması ve el konan malların geri alınması korkusudur.…