Ulus-devlet seçkinleri temsil edilen değil, temsil edilmeyen topluluklar üzerinden iş gördü. Yeni yönetici elitin ise bütün taraflar dışında kendisini temsil edemeyecek bir kitle bulması gerekiyordu. Milli kimlik henüz teşekkül etmemiş bir kimlik üzerine kuruldu. Ulus-devletin modern veçhesini, bir yer değiştirme ile tam da bu “hiçliğin temsili” diyebileceğimiz , imparatorluk içinde inşa edilmiş olan kimliklerden sıyrılma ve yeni bir halk inşa etme ihtiyacı mı oluşturdu?…
Kategori: Tarih
Tamer Çilingir: İZMİR’İ YAKAN MUSTAFA KEMAL VE ASKERLERİDİR
Tarih 13 Eylül 1922… Son kalan Rum ve Ermeni varlığını da yok etmek için resmen ateşe verilir koca bir kent… Ege’nin incisi İzmir ateşler içinde kavrulur, yanar… 2 milyon 600 bin metrekarelik bir alanda 20 binden fazla ev, işyeri, hastane, kilise ve okullar yok edilir, ateşler içinde binlerce insan yanarak son nefeslerini verir…
Yaşanan planlı bir hareketle yapılmış korkunç bir katliamdır… Ama o kibriti çakanlar, alçakça ve vahşice çıkardıkları ‘yangını’n sorumluluğunu üstlenmez…
İzmir’i yakanlar ve ölenler bilir de yangının nasıl çıktığını, kimin çıkardığını; Türkiye Cumhuriyeti’nin kanlı kuruluş tarihini yalanlarla baştan yazanlar; başkaları bilmesin, duymasın, anlatmasın diye örtbas eder, iftiralarla gizlerler…
Resmi tarihin yalanlarından, hem de büyük yalanlarından biri ‘’İzmir Yangını’’ üzerinedir.…
M. Ender ÖNDEŞ: Bir ‘Furtuna’ vurdu bizi, dört bir yana savurdu
“Şehirde ne kadar çok Yahudi, ne kadar çok Çingene, ne kadar da Rum bozuntusu var! Çarşıdaki dükkânların levhalarını okuyoruz. Onda dokuzu bizi sinirlendiren nankör ve kahpe milletin isimlerini taşıyor. Kuvvetli olduğumuz zaman karşımızda köpekçe yaltaklanan, bozgun çağlarımızda küstahlaşıp düşmanlarımızla birleşen tarihin bu hain ve p.ç milletini artık aramızda yurttaş olarak görmek istemiyoruz…”
1933 sonlarında Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ile birlikte yaptığı Çanakkale gezisinin izlenimlerini böyle yazıyordu Nihal Atsız… Daha o günlerde, “Türklük bir imtiyazdır; her kula, bilhassa Yahudi gibi kullara nasip olmaz.…
Kenan Karabağ: ANADOLUNUN SOLAN RENGİ MALAKANLAR
1880 yılında Kars ve Ardahan’a yerleştiler. Çarlık Rusya’sının sürgün kavmiydiler. Stavropol’dan yola çıktılar. Günlerce atlı ve arabalı olarak huş ormanlarının içinden geçtiler. Kafkasya’ya ayak bastıklarında zorunlu göç yerlerine doğru yol aldılar. İlk kafile Arpaçay’da ki Zöhrap köyüne geldiğinde bitkin durumdaydılar. Ayaklarında huş ağacının kabuğundan yaptıkları laptiler vardı.
Aslında hikayeleri 1805 yılında başlar.…
VARTANUŞ A. ÇERME: Dünyadaki tüm dillerin şiveleri ve yerel şiveleri (lehçeleri) vardır
Diller arasında en çok şiveye Hintçe sahiptir. O kadar karışık ve anlaşılmaz olan bu şiveler karşısında İngilizce, ortak halk dili haline dönüşmüştür. Şivelerin sınırları oldukça geniş ve karmaşıktır. En basit şekliyle eğer iki Ermeni birbirinin konuştuğunu anlamıyorsa bu konuşulan dilin farklı şivelerinin konuşulduğunu ortaya koyar. Bu şiveler nasıl ve ne zaman doğmuştur?…
Talât Ulusoy: Büyük İzmir Soygunu
9 Eylül 1922. “Yunan denize dökülür”, İzmir “kurtulur”.. Denize dökülen Yunan değil, kuşaklar boyu burada yaşamış İzmirli Hıristiyanlardır. “Kurtuluş”un üstünden dört gün geçer, İzmir yanmaya başlar. 18 Eylül’e varasıya günler boyu yanar güzelim şehir. Bu “Büyük Yangın” Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmez (1), ama 9 Eylül günü “kurtuluş” ile başlayan “Büyük İzmir Soygunu” pek bir ateşli(!)
Aziz Tekin: Ergani Tarihinin Saklı Sayfası: Ermeniler
Uzun bir sessizlik döneminden sonra üzerinde tortulanmış tabuları yıkarak kendisine konuşma alanı açan Ermeniler ve sorunları, son yıllarda yerel tarih çalışmalarıyla, insana insanlığını daha içten hatırlatan hikayelerle görünür olmasını sürdürüyor.
Ağırlıklı yerel tarih, sözlü tarih çalışmaları olan bu eserler büyük bir boşluğu doldurmaktadırlar. Bu çalışmalar insanların zihninde hapishane duvarları gibi olan resmi tarih kalıplarını yıkmakta daha maharetli ve olayın insani boyutunu daha iyi hissettirmektedir.…
Tomas Çerme: Süryani Halkı, Dil, Kültür Ve Tarihi Üzerine Düşünceler
Suriye bölgesinde Aramik-Arami1 dilini konuşan, tarihi eskilere dayanan ve “Siri” adı verilen bir topluluk yaşamaktaydı. Aramiler, MÖ 4. ve 3. yüzyıllarda Filistin ve Suriye’nin yanısıra Harran’da da bulunmaktaydı. Aramilerin Yahudiliğin bir kolu olduğu da söylenmektedir. Bölgede konuşulan dil, Arapça ve antik Siri dilinin karışımı bir yapıyı ortaya koymaktadır. Ancak 12. yüzyılda antik Siri dili Aramice,2 Batı Süryanileri için de, ölü dil haline gelir.…
David Babayan: KIZIL KÜRDİSTAN VE DAĞLIK KARABAĞ
Oluşum ve lağvedilişinin jeopolitik yönleri
Güney Kafkasya’nın en tuhaf ve henüz yeterince araştırılmamış bölgesel-idari oluşumlarından biri Kızıl Kürdistan’dır. Oysa onun oluşum ve tasfiyesinin sebeplerinin araştırılması, Karabağ sorununun çözümüyle doğrudan ilgili olduğu için, sadece tarihsel değil, üstelik siyasi açıdan da çok önemlidir.
Bu makalede Kızıl Kürdistan’ın kuruluş tarihi, etno-politik durumunun yanı sıra onun kuruluşuyla tasfiye edilişinin jeopolitik yönleri de sunulmaktadır.…
Sait Çetinoğlu: Ermeni – Zaza/Alevi/Kızılbaş İlişkilerinde Tarihsel Bir Perspektif
Ermenilerin diğer Osmanlı toplumlarıyla olan ilişkileri aslında nüfus kayıtlarıyla tapu kayıtlarının karşılaştırılmasıyla çok net olarak ortaya çıkacaktır[i].
Bu karşılaştırma aynı zamanda Ermenilerin kurtarılma hikayelerinin de aynası olacaktır.[ii]
Bu durum, Ermeni Soykırımının yüz yıllık karanlığa gömülmesinin yanında, Pontos, Helen ve Asuri – Süryani soykırımlarından tarihsel coğrafyalarında yüz yıldır söz edilmemesi ve inkar edilmesinin anahtar unsurudur.…