MUŞ SANCAĞI

HAYATTA KALAN KHAÇO GRİGORYAN’IN, MUŞ SANCAĞININ MUŞ KAZASINDAKİ ŞATAK’IN ŞUŞNAMERK KÖYÜ KATLİAMLARIYLA İL­GİLİ TANIKLIĞI

Eylül-Ekim 1916, Aleksandrapol eyaleti

Şuşnamerk

35 hane sırf Ermeni nüfuslu bu köy, kaymakam makamı olan Tapık köyüne yarım saat uzaklıktaydı. Köyün 150 büyükbaşı (sığır, inek), 1.500 koyunu, 10.000 kot tahılı (buğday, arpa, darı) vardı. Sebze üretiyorlardı (şalgam, turp, patates), meyve bahçeleri vardı (elma, armut, ceviz vs.). Geğaşen’de, Surb Stepannos Kilisesi ve masrafları Birleşik Demek tara­fından üstlenilen ve 35 oğlanın okuduğu bir okul vardı. Şuşnamerk kö­yünün çocukları da bu okulda okuyordu. Kilisede elyazması ve basılı kitaplar vardı.

Şuşnamerk de, Sasun bölgesindeki tüm köyler gibi yakılmış ve yerle bir edilmiştir.

Savaştan önce olduğu gibi, savaş ilam esnasında da Sasun Ermenileri hükümete asker vermedi. Tapık’ta yerleşik Kaymakam Talip Efendi, 1914 yılının Surb Astvadsadsin yortusunda, 12 zaptiyeyle birlikte köye geldi ve birçok şey talep etti. Fakat köylüler sadece 500 çift çarık ve çorap, 500 ip, 5 litre dokuma [yün, pamuk], 20 litre yağ, 15 koyun verip onları gönderdi. Aynı kaymakam 20 gün sonra, çok sayıda zaptiyeyle birlik­te yeniden geldi ve asker, buğday, arpa vs. talep etti. Lâkin bu esnada köylüler, versek de, vermesek de bizi katledecekler diye düşündükleri için, hükümete asker vermeyi ve taleplerini yerine getirmeyi reddetmek konusunda Muş’tan talimat almıştı. Bu günden itibaren aynı kaymakam ayda birkaç kere köye gelip taleplerini tekrarlıyor, fakat her seferinde eli boş geri dönüyordu.

Son kez, 1915’in Noel zamanında, aynı kaymakam yine geldi ve hiç değilse hamal vermeleri için köylülere yalvardı. “Siz bizim tebaamız- sınız, topraklarımızı işgal edip, namusumuzu ve topraklarımızı ele ge­çirmemesi için, düşmanı yenmek amacıyla hükümete yardım etmelisi­niz”, diyordu. “Ermeniler, Türk hükümetinin kanatları altında rahat, hür ve toprak sahibidir. Rus buraya gelirse, onca önem verdiğiniz ailenizin kutsallığını bozar. Rus, topraklarınızı işgal eder. Hükümetimize yardım edin, düşmanı yenelim ve ondan sonra adaletli bir şekilde mükâfatlandı­rılırsınız. Bu durumda sizi Türk zaptiyelerine ve Kürt aşiretlerine, onların baskılarına ve yağmasına karşı da koruruz”, diyordu.

Bu arada Şenik, Semai, Geğaşen, Şuşnamerk köylerinden 8 kişi ve 4 sığır gitti. 70 kişiyi Muş’a götürdüler, oradan da sırtlarına 2 put yük vere­rek, ovadan ve değişik bölgelerden gelen 1.500 kişilik kafileyle birlikte, zaptiyelerin refakatinde Hasan-Gala’ya gönderdiler. Kıştı, sırtlayanlar yağmur ve kar-tipi altında, bellerine kadar karın içinden yürüyorlardı. Savaş alanına giden askerler onların üzerindeki yeni çarıkları ve sıcak elbiseleri, ayrıca bıçak, saat vs. çıkartıp aldıklarından dolayı, üzerlerinde kışlık elbise yoktu, birçoğu yalınayak ve çıplaktı. Yolda giderken yemek verilmiyordu. Bir köye rastlayıp, burada biraz sıcak yemek yiyebilmele­ri büyük mutluluktu. Bütün gün yağmur altında yürüdükten sonra köye vardıklarında, onları elbiselerini kurutup ısınmak için ateşin yanma gö­türeceklerine, yağmurdan sırılsıklam elbiseler içinde ve ocak ayının kar ve tipisi altında ağıllara dolduruyorlardı. Sabaha kadar soğuktan donan insanların birçoğu hayatını kaybediyordu. Sabahleyin, ıslak sırtlarına tekrar yükü alıp, bitmez tükenmez yollarına devam ediyorlardı. Bu ezi­yetlere dayanamayanlar üşütüp hastalanarak ölüyordu. Yolda soluklan­mak veya ihtiyaç gidermek için durduklarında, kaçma girişiminde bulun­dukları suçlamasıyla vuruluyorlardı. Akşamüzeri bir köye geldiklerinde, askerler, köylerine gitmelerine izin vermeleri için para vermelerini teklif ediyorlardı Ermenilere. Saf Ermeniler, yanlarında bulunan parayı veriyor ve köye gitmek için kaçmaya hazırlanıyordu, fakat yerinden kalktığı veya ağıldan çıktığında bir başka zaptiye tarafından vurulup öldürülüyordu.

Sasun bölgesinin 70 hamalından 10’u yolda öldü, kalanlar ise kaçıp köye geldi. İçlerinden büyük bir kısmı da, yoldaki eziyetler sonucunda köylerde hastalanarak öldü. Şuşnamerk’in 8 ferdi de döndü, fakat 2’si, Gevorg Gazaryan ve Sargis Kirakosyan, köyde hastalanarak öldü.

Kış geçti. Paskalya döneminde Kürt aşiretler Ağbi köyüne saldırıp, koyun ve sığırları çalarak Dsovasar Dağı’ndan geçip giderken, köyün gençleri silahlanarak aşireti takip etti, koyun ve sığırları kurtarmak için. ‘Bu çatışmada 25 Ermeni öldü, Kürtlerden ise hiç kimse, çünkü onların bulunduğu yer kayalıktı, Ermeniler ise açıkta kalmıştı. Ermeniler, Da- pık’a gitti, kaymakama şikâyet etmeye, fakat kaymakam önem vermedi. Kaymakam Talip Efendi şahsen aşiretleri ziyaret etmiş ve Sasun’un Er­meni köylerine girip serbestçe katletmeleri ve yağmalamaları için, kutsal dinleri ve Muhammet adına onlara çağrıda bulunmuştu.

“Hükümetin kararı böyledir, yakında Rus gelir ve biz bu bölgeyi bı­rakmaya mecbur oluruz, geri çekilmeden önce de bu asi, hain gâvurları katletmek lazım. Siz her şeyi yapın, ben ise onların (Ermeniler) şikâyetle­rine ehemmiyet vermem”, demişti. Ermenilere dost bazı Kürtler, bu olayı Ermenilere anlatmıştı. Gerçekten de, Ermeniler kaymakama gidip yağ­malanan mallar ve öldürülen 25 kişi için şikâyette bulunduklarında, aşi­retleri zapt edemediği cevabını verir. Bundan 15-20 gün sonra, aynı aşi­retler Kermav, Kop, Yeritsank ve Tapık köylerine saldırır ve bu 4 köyde 50 kişi öldürür, köylerin tüm koyun ve sığırlarını, tüm evlerdeki eşyaları vs. götürürler. Köylüler tekrar kaymakama şikâyet eder, bundan da sonuç alamayınca Kermav köyünün önderi Stepan, Muş’a, mutasarrıfa şikâyete gider, fakat onu orada hapse atarlar. Köylüler bunun üzerine bu 4 köyün tüm kadın ve çocuklarını Muş’a gönderir, hükümetin koruması ve tazmi­nat talep etmek için. Lâkin onlar da köye dönmez. Onları Muş’un dışına sürerler ve hepsini bir vadide katlederler. 2 gün sonra da Stepan Bey’i ve diğer önde gelen Ermenileri hapisten çıkarıp Alizıma köyüne götü­rerek süngülerle öldürdükten sonra üzerlerine gazyağı döküp yakarlar. Bu olaylar, Vardavar yortusu (1915) döneminde oldu. Muş’un ve ovasının katliamları da bu dönemde gerçekleşti. Muş’tan mucize eseri kurtulan 200 Ermeni Sasun’a gelerek bu korkunç olayları anlatır. Bunun üzerine Ermeniler köylerini terk edip, sadece koyunları ve sığırları alarak Gâve- şerifkhan Dağı’na çıkarlar. 2 gün çatışma olmadan orada kalırlar. Ker- mav, Kop, İritsank, Tapık, Geğaşen, Şuşnamerk, Semai ve Şenik olmak üzere 8 köyün tüm halkı ile Muş ve ovasından kaçan 200 kişi buradaydı.

Kendilerine 1-2 saatlik mesafede bulunan aşiretler, Ermenileri gözal­tında tutup, saldırmak için aşiretlerden ve askerlerden destek bekliyordu. Ermeniler düşmanın hareketlerini gözetlemek ve gafil avlanmamak için gece gündüz nöbet tutuyorlardı. Dağa çıkışlarının 4. gününün sabahında askerler ve Kürt aşiretleri dağdan yukarıya, halkın üzerine doğru hare­kete geçti. Geçtikleri köyleri gazyağıyla yakıp ateş ederek ilerliyorlardı. Halkın içinde çok erkek bulunmasına rağmen, sadece 250 kişide silah vardı. Köylüler bu silahları çok önceden, tanıdık Türkler ve Kürtlerden satın almıştı. 4-5 çeşit tüfek vardı. Hükümet tüfeğinden Yunan ve Alman silahına kadar vs.

Ermeniler tüfek ellerinde, mevzilerde hazır bekliyorlardı; düşmanın ateş ederek yaklaştığını görüp, mevzilere hayli yaklaştıklarında ateş et­tiler ve çatışma başladı. Ermeniler 3 gün boyunca orduya (2.000 kadar) ve aşiretlerin eşkıyalarına direnir, fakat düşman Muş’tan yeni birlikler ve topla, makineli tüfekle takviye edildiğinde, Ermeniler, bu yeri terk edip Antok’a çıkmaya karar verir. Bir süre de orada dayandıktan sonra Rus’un gelmesiyle kurtulabilecekleri umudunu beslemektedirler. Gâveşerifkhan Dağı’ndaki çatışmada, 3 günde yaklaşık 300 kişi ölür. Çatışmanın dör­düncü gününün sabahında Ermeniler dağı terk edip Antok Dağı’na çıkar. Sasun’un diğer köylerinden 40-45.000 kişi burada toplanmış bulunmak­taydı, yeni gelenlerle birlikte orada yaklaşık 50.000 kişi vardı. İçlerinden yaklaşık 10.000 kişisi eli silah tutan erkeklerdi, fakat maalesef, sadece 900-1000 kişinin elinde silah vardı.

Aşiret Antok’un etrafında toplanmış, Ermenilere saldırmaya cesaret edemiyordu. Gâveşerifkhan Dağı’ndan Antok’a çıkmalarından 3 gün sonra, bu düşman, sabah vakti, 12.000 kişilik ordu ve çok sayıda aşiret, toplar ve makineli tüfeklerle Antok’u kuşattı ve Ermenilere saldırdı.

Ermeniler ilk başta cesaretle karşı koyuyordu, fakat top ve makineli tüfek biçmeye başlayınca ümitsizlik baş gösterdi. Top mermisinin patlamasıy­la mevzilerde bulunan 10 kişiden 9’u hemen öldü. Ermeniler 3 günlük direnişten sonra mevzileri tutamadı ve kaçtılar. 3. günün akşamı düşman Ermenilerin arasına girdi ve katliam başladı. O gece, sabaha kadar Erme­nileri erkek, kadın, çocuk katlettiler. Ertesi günü ve 3 gün boyunca takip ve katliam devam etti. Kurtulan Ermeniler gizli yerlerde, sık ormanlarda, mağaralarda ve kayaların altında saklanmışlardı. Bu 3 günlük çatışma ve katliam esnasında yaklaşık 30.000 kişi yok oldu. Bu katliamdan son­ra, kalanları gizlendikleri yerlerden çıkarmak için, Şuşnamerk köyünden Hovhannes (Olo) Martoyan (esir alınmış), Rus’la olan savaşın sona er­miş olduğu, kralın (padişah) da genel af ilan ettiği, hükümete teslim olan­ların cezasız kalacağı, teslim olmayanların ise yakalanıp yok edilecekleri konusunda ikna ederler.

Bu adamı (40 yaşlarında), onları ikna edip hükümete getirmesi için, Antok’un gizli yerlerine sığınmış Ermenilere gönderirler. 15-20.000 kişi­den ancak 40-50 kadarı bu habere inanmaz ve dağda kalır, geriye kalan­ların hepsi gider ve Tapık köyünde, hükümet temsilcisi Kaymakam Talip Efendi’ye teslim olur. Aşiretler, Antok katliamından sonra Ermenilerin koyun, sığır ve mallarını toplayıp yerlerine gider, askerler ise Gelieguzan, Şenik ve Tapık köylerine yerleşir ve Ermeniler hükümete teslim ol­duktan sonra, oradan savaş alanına gider.

Hükümete teslim olmanın bir diğer sebebi de halkın, muhtemel bir kurtuluşu, kesin açlıktan ölüme tercih etmesiydi. [Çünkü] halk silahlı olarak geceleri gidip tarlaları biçiyor, buğday burada dövülüp yeniliyor­du. Lâkin bu yetersiz beslenmeden birçokları hastalanıp öldü, üstelik kış da gelmek üzereydi.

Kaymakam, Tapık köyünde bir ay boyunca halkı tarlaları biçmeye gönderdi. Hazırlanan buğday, sırtlarda taşınarak Muş’a, hükümet ambar­larına gönderiliyordu. Erkekler tarlalarda günde 5 kuruşa çalışırken, kay­makam, 1.500 kadın ve çocuğu köylerden toplayıp ilgilenme bahanesiyle Muş’a götürür, fakat binalara doldurup 3 gün susuz ve ekmeksiz hapse­der. Bu arada askerler ve zaptiyeler aralarına girip onlara tecavüz ediyor, güzellerini seçip eve götürüyor, üzerlerinden paraları alıp gidiyordu. 3 gün sonra binalardan çıkardılar, Muş Ovası’nda bulunan Bılel köyüne götürdüler ve ahırlara doldurup üzerlerine gazyağı dökerek yaktılar.

Tarla işleri bittikten sonra tüm halkı, yaklaşık 15-20.000 kişiyi, gö­türüp Muş’taki hapishanelere doldurdular, erkekler ayrı, kadınlar ayrı. Gene 3 gün aç susuz hapsettiler ve ardından kadınları Muş’un 2 saat uza­ğında bulunan nehre sürdüler. Bir kısmını suya attılar, kalanları da yak­tılar, tabii ki her türlü tecavüzde bulunduktan sonra. Erkeklere gelince, onları ameliye taburlarına (çalışma grupları) kattılar. Ermenileri, Muş’ta bulunan ve top atışlarıyla yıkılmış Ermeni evlerine götürüyor ve yıkıntı­ları kazdırarak para ve diğer eşyaları çıkarttırıyordu. Daha sonra iki kere Muş’tan Khınus’a ordu için erzak taşımaya götürdüler. Hastaları gruptan ayırıp öldürüyorlardı.

Tapık’ta kalan yaklaşık 100 hastayı da köyün dışına çıkartıp bir vadi­de öldürdüler. Rus Khınus’a vardığında, kalan 3-400 Sasunluyu toplayıp Muş’un dışına, Kamets köyüne götürdüler ve bir vadide hepsini öldür­dükten sonra, Rus Muş’a yaklaşmış olduğu için, Bitlis’e doğru kaçtılar. Bitlis’te kalan 2-3000 kişiyi bir binaya kapattıktan sonra, gidip ipler ge­tirdiler, gruplara ayırdılar, her grup 50 kişiden oluşmaktaydı, iplerle bağlı olarak çıkarttılar ve öldürdüler. Çatıyı delip kaçan 3 kişi kurtuldu. Bu üç kişiden de sadece 1’i buraya ulaşmıştır, Gelieguzanlı Arşak Kirakosyan, diğer ikisi tekrar kaybolur.

Bu katliamlar esnasında, Ermeniler, kurtulmak için her yola başvuru­yorlardı. Bazıları karanlıktan faydalanarak dağa kaçıyor, bazıları nöbetçi askerlere rüşvet vererek kaçıyor, diğerleri ise çatıyı, duvarı delip nöbet­çilerin uyku anında dışarı süzülerek Sasun’a kaçıyorlardı. Bu şekillerde birçok kişi kaçtı ve 600 Sasunlu çetin kış şartlarında dağa çıktı. Kışı, en zor şartlar altında dağda geçirdiler. Başlangıçta, parası olan, silahı olan tanıdık Kürtlere götürüp bir kot buğday alıp, dağa götürerek yiyordu, fa­kat para ve silah bitince, kurumuş ot kökleri, gebermiş hayvanların kuru­muş leşleri, hatta ölmüş arkadaşlarının etini topraktan çıkartıp yiyorlardı. İnsan eti yiyenler yaklaşık 8 gün sürünüyor, zayıflıyor ve ölüyordu. Yak­laşık 100 kişi de, Ruslar gelene kadar tanıdık Kürtlerin yanında gizlice saklanarak kurtuldu.

Hemen hemen 240 Sasunlu, Gelieguzan’a gelip, yanmış evlere biraz çeki-düzen vererek yaşıyordu. Fakat bunu duyan Tapık Kaymakamı 100 askerle geldi ve Ermenileri kaçırarak 2 kadın ve 3 çocuk öldürdü, köyü de yaktı ve döndü. Kışın zaptiyeler dağa gidip günde 4-5-10 kişi yakalı­yor, getirip soyduktan sonra öldürüyorlardı.

Şubatta Ruslar Muş’a geldi. Türkler ve Kürtler ülkenin içlerine doğru kaçtı. Ermeniler de gidip gruplar halinde veya tek tek Rus ordusuna tes­lim oldu. Şubat ayından temmuz başına kadar, yaklaşık 4-5 ay Muş’ta kaldılar, kaçmış olan Türklerin evinden tahıl ve hazır yiyecekler bulup yiyerek yaşıyorlardı. Millet (27) onlara adam başı yarım put buğday ve 3’er rubli para verdi. Muş’ta erzak boldu ve tamamen doyuyorlardı. Ermeniler Rus ordusunun önünden gidiyordu.

Yaklaşık 200 Sasunlu gelip Muş’a ulaşmıştı. Temmuz ricatında Rus hükümeti, Ermenilerin elinden silahları aldı, kendisi de Muş Ovası’nda oturdu, Ermeniler ise Khınus’a gelip, oradaki göçmenlere katıldılar. Yol­da çok rahat geldiler. Ermeni kuruluşlarının temsilcileri onlara ekmek, çay, şeker, et, yemek vs. vs. veriyorlardı. Sadece 2 gün susuz kaldılar. Yolda birçok insan hastalıktan öldü. Şu anda Şuşnamerk köyünden kurtu­lup buraya ulaşan 12 kişi var: 9 erkek, 2 kadın ve bir kız. Tüm Sasun’dan kurtulan yaklaşık 900 kişi Gasmalu köyünde bulunuyor. Rusya’dan köye dönen olmamıştır. Köyleri yakılmış ve yerle bir edilmiş, malları ise çok­tan Kürtler tarafından götürülmüştür.

Anlatan: Şuşnamerk köyünden Khaço Grigoryan

EMA, fon 22 7, liste 1, dosya 452, yapraklar 25 arka yüzü-30 arka yüzü, orijinal, el yazısı.