VAN VİLAYETİ

HAYATTA KALAN LUSABER TOVMASYAN’IN VAN SANCAĞININ ŞATAKH KAZASINDAKİ ŞATAKH NAHİYESİ ÇATIŞMALARIYLA İLGİLİ TANIKLIĞI

[1916], Bakü

Lusaber Tovmasyan

Şatakh’ın yerlisi, Bakü’deki 2 Nolu Yetimhanede.

Savaştan önce ailemiz 12 kişiden meydana geliyordu. Büyükanne Şağik, 70 yaşında; ben, 14 yaşında; erkek kardeşim Davit, 18 yaşında; Yeremia, 15 yaşında; amcam Bağdasar, 35; Zaruhi, 23; Yevgine, 7; yeni- doğan bir bebek; diğer amcam Hovakim, 28; karısı Nıvard, 26; Pargev, 6; yenidoğan bir bebek.

Büyükannem Şağik, gelinler Zaruhi ve Nıvard ile onların çocukları, toplam beş kişi Yerevan’da, dizanteriden öldü.

Van’daki nisan çatışmalarından iki hafta önce (Yeşil Pazar yortusu) Türk hükümeti, askere alma bahanesiyle yerel Taşnak şeflerinden Bay Hovsep Çoloyan’ı, dört arkadaşıyla birlikte tutukladı. Onların tutuklanmasının üzerinden dört gün geçmişti. Dördüncü günün gecesi, bir Türk gece devriyesi dolaşırken, karşılarındaki evden çıkan asker kaçağı bir gençle karşılaşır. Hemen üzerine ateş ederler. Adam kaçar. Evdeki arkadaşları, Türklere ateşle karşılık verir. O gece, iki taraftan da hiç kimse ölmez, fakat bu olay çarpışmaların başlangıcı olur.

Ertesi sabah Türkler, bilinçsizce ateşe devam eder. Bizimkiler de tek­rar bilinçsizce karşılık verir. Lâkin Ermeniler tehlikeyi hissederek, Türklerin evleri civarında oturan Ermenileri, nehrin öte tarafında bulunan ve Ermenilerle meskûn merkezlere nakleder ve mevzilerin hazırlıklarına başlarlar. Bizim taraftan çarpışanların sayısı 200 kadardı, liderleri ise, Hovsep orada bulunmadığı için, Samuel Mesrobyan ile Tigran Bağdasaryan Çanikyants’dı. Öğleyin çatışma başladı. Ermeniler, Türklerin kendi taraflarına geçmemesi için, nehrin üstündeki tahta köprüyü yaktılar ve taş köprünün üzerinde mevzilendiler. Ermenilerin Türklerin tarafında sadece bir mevzileri vardı, Yovan Efendi’nin evi. Bizimkiler burada iki hafta boyunca hükümet konağını ele geçirmeye çalıştı, fakat mümkün olma­dı. Burada sadece bir askerimiz öldürüldü: Abrekyan Sahak. Bizimkiler, Türkler tarafından kuşatılmış olarak artık daha fazla direnemeyeceklerini görerek, bu mevziyi terk edip Ermenilerin tarafındaki mevzilere çekil­diler. Çatışma günden güne şiddetleniyordu. Yakındaki köylerden dö­vülmüş ve yağmalanmış Ermeni kadınları ve kızları geliyor ve korkunç hikâyelerini, erkeklerin katledilmesini vs. anlatıyorlardı. Bize katılma­ya gelirken, Türkler onlara dokunmuyordu. 20-23 gün geçtikten sonra, bizimkiler top yapmayı denediler. Türk topçu bölüğünde üç yıl hizmet etmiş olan Levon Nalbandyan ile babası (çiftçiydi), çok sert bir kalas aldılar, içini oydular, demir kasnaklar ve önceden kesilmiş telgraf telle­riyle sardılar ve hayli sağlam bir şekil vererek Türk mevzilerini bomba­lamayı denediler. İki top vardı, biri büyüktü, diğeri ise küçük. Büyüğü hiçbir netice vermedi, küçüğü ise, hiç değilse, ne menem bir şey olduğu­nu bilmemelerine rağmen, bizde de top bulunduğunu göstererek Türkleri korkuttu. Gülle olarak, eskilerden kalan ve Şatakh’ta çok miktarda bulu­nan yuvarlak demir toplar kullanılıyordu. Bizde top bulunduğunu gören Türkler de toplar getirtti ve mevzilerimizi topa tutmaya başladı, fakat evlerimiz taştan olduğu için, top gülleleri hiçbir zarar vermedi. Türkler, yüksekte bulunan okul binamızı işgal ederek, bizimkilere büyük zorluk yaratıyordu. Bu mevzi, özellikle su değirmenleri üzerine hâkimdi ve buyüzden oraya buğday götürüp öğütemiyorduk.

Bu binanın yukarısında, dağın yamacında, Soğants köyü vardı. Bizimkiler geceleyin oraya giderek, okul binasını oradan kuşattı. Bu kuşat­ma bazı neticeler verdi, fakat nihayetinde Türkleri oradan çıkartamadık çünkü Kürtler ve Türkler Soğants köyünü geceleyin kuşatmışlardı ve bi­zimkiler (20 kişi kadar) orada öldürüldü, kaçarak bize ayrıntıları anlatan üç kişi haricinde.

Çatışma Türklerin geri çekilmesine kadar böyle sürdü. Van artık kurtulmuştu, fakat Dro’nun grubunun öncüleri bize ulaşana kadar bundan haberimiz yoktu.

Çatışırken, Hovsep’le birlikte hapsedilmiş olan Bayloz adlı bir genç, Türklerin elinden kurtularak geldi ve bize Hovsep ile kendisinin de dahil olduğu dört kişiye birkaç hafta boyunca anlatılamayacak işkenceler yap­tıklarını, sonra öldürmek için nehir kıyısına götürdüklerini ve kendisini nehre attıklarını, ama iyi bir yüzücü olduğundan dolayı, nehri geçerek kurtulduğunu anlattı. Hovsep’in önce ellerini, sonra ayaklarını ve en so­nunda da başını kestiklerini, diğerlerini ise kurşuna dizdiklerini söyle­di. Ricat sırasında, bizimkilerle birlikte göç ettim, İgdir’e kadar geldim. Beni karargâha götürüp, yetimhaneye teslim ettiler. Büyükannem Şağik, Zaruhi, Nıvard ve çocuklar Yerevan’da ölmüş.

EMA, fon 227, liste 1, dosya 468, yapraklar 22 ve arka yüzü-23 ve arka yüzü, orijinal, el yazısı.